Beni ben yapan kitaplardan biridir Emma Goldman'ın Dans Edemeyeceksem'i.
Otoritenin olanca çekimine karşı kendini içinde yaşadığı anarşist düşünce uğruna bütün kurumlardan hatta açık açık eleştirdiği evlilik kurumundan dahi soyutlayabilmiş, "Boynumda inciler olmasını, masamda güller olmasına yeğlerim diyebilmiş" ve bu hayat öğretisini ölümüne kadar uygulayabilmiş güzel, cesur ve yürekli insan: Emma Goldman
Anarşizmin kadın peygamberi ya da Zeyna'sı.
Kitap sadece Rus devriminin bir eleştirisi değil, içinde kadının olmadığı, kadının özgürlüğüne dair hiçbir şey söylemeyen, kurumları ve bürokrasi ağını başka adlarla devam ettiren devrimlere yönelik ağır bir eleştiri olmasının yanında kapitalizme, din kurumuna, evlilik kurumuna, askerlik kurumundan militarizme, ahlak fetişizmine yönelik bir tür anarşist saldırı.
Kendini özgür hisseden, içinde yaşadığı dünyanın kurumlarını, yapılanmasını sorgulayan bütün başsız, lidersiz, başkansız, putsuz, saplantısız bireylerin okuması gereken küçük ama etkisi derin bir kitap.
20. yüzyılda yaşayan bir kadın olarak Emma Goldman'in -ya da diğer ismiyle "Kızıl Emma"- gerek anarşist eylemleri, gerekse benimsediği anarşizmin felsefesi ve bu doğrultuda biçimlenen hayatı her kadının Emma'nın hayatını bilmesi bakımından örnek oluşturuyor. Eylemlerine yansımış özgürlük istencini bu kitabında da görebiliyoruz.
Militarizm ruhu çok acımasız, kalpsiz ve zalimdir. Birtakım dayanaklarla haklı çıkma numarasına bile yeltenmeden, her konuda haklı olduğunu iddia eder. Tolstoy’dan aktarırsak: “Asker, profesyonel insan katilidir.”
Ben inanıyorum ki, dünyanın özgürlüğe aşık ruhları, efendilerine, “ Cinayetlerini kendin işle! Senin savaşlarına kendimizi ve sevdiklerimizi yeterince feda ettik! Sense bu fedakarlıklarımız karşısında bizden, barış zamanında asalaklar ve suçlular yarattın, savaş zamanında bizi vahşi birer hayvana çevirdin. Kardeşlerimizden ayırıp dünyayı insan mezbahasına döndürdün. Hayır, senin cinayetlerini işlemeyeceğiz ve senin bizden çaldığın topraklar için(ülke) savaşmayacağız!” dedikleri gün militarizmin sonu gelecektir.
İSTENMEYEN BİR HAYAYIN TRAJİK ÖYKÜSÜ
HER SAVAŞ BİR TANRI ÖLDÜRÜR
Güneydoğu’da görev yapan başarılı bir subayın militarizmden anti militarizme geçişini anlatan bu kitaptan, açık söylemek gerekirse, etkilenmemek mümkün değil.
Yılmaz’ı, ölümün sıradanlaştığı bir hayata adım adım taşıyan babası Cemal Bey, egolarını tatmin etmek için, yani
"Bize barışı getireceği vaadiyle daha fazla savaş gemisine ve silaha yapılan bunca harcamanın varacağı nokta, 'huzurlu insan, en iyi silahlanandır' savının sergilediği saçmalıktan başka bir yer değildir."
Kadın Çalışmalarında yararlanılabilecek kaynaklara ilişkin yaptığım araştırmada Ankara Üniversitesinin hazırlamış olduğu bir kaynakçaya ulaştım faydalanmak isteyenler için bu ileti altında paylaşıyorum:
link:
Bize barışı getireceği vaadiyle daha fazla savaş gemisine ve silaha yapılan bunca harcamanın varacağı nokta, 'huzurlu insan, en iyi silahlanandır' savının sergilediği saçmalıktan başka bir yer değildir.
Ben inanıyorum ki, dünyanın özgürlüğe âşık ruhları, efendilerine, “Cinayetlerini kendin işle! Senin savaşlarına kendimizi ve sevdiklerimizi yeterince feda ettik! Sense bu fedakârlıklarımız karşılığında bizden, barış zamanında asalaklar ve suçlular yarattın, savaş zamanında bizi vahşi birer hayvana çevirdin. Kardeşlerimizden ayırıp dünyayı insan mezbahasına döndürdün. Hayır, senin cinayetlerini işleme yeceğiz ve senin bizden çaldığın topraklar için (ülke) için savaşmayacağız!” dedikleri gün militarizmin sonu gelecektir. Ah, bütün kalbimle inanıyorumki, insanların kardeşliği ve dayanışma bir gün, savaşın ve yıkımın kanlı çizgileri ni ufuktan silecektir.