Eğer başarabilirsem yaşamak istiyorum. Yaşamam gerektiği gibi değil ama yaşamak istediğim gibi. Rüzgârı yüzümde, güneşi tenimde hissetmek istiyorum.
Eğer başarabilirsem eğlenmek istiyorum. Gülmekten çenem ağrıyana kadar, sesim kısılana kadar bir şarkıya eşlik etmek istiyorum.
Eğer başarabilirsem faydalı biri olmak istiyorum. Görmezden gelerek geçmek istemiyorum artık kimsenin yanından. Herkesi kendi hayatına, kendi savaşına terk eden insanlardan olmak istemiyorum. Kendi de kalkabilir dizlerinin kanadığı yerden ama ben elini uzatabilen kişi olmak istiyorum.
Eğer başarabilirsem sevmek istiyorum birini. Çok sevmek. Sadece varlığını bile sevmek. İstiyorum ki iki göğsümün arasındaki kalbim panikten, korkudan, endişeden değil heyecandan terk etsin artık yerini. Mutluluktan delsin göğsümü, dayatılan bu hisler.
Eğer başarabilirsem en güzel şarkıları sana dinletmek istiyorum; en sevdiğim kitabı sana okumak, çok ağladığım o filmi bir de seninle izlemek...
Neden ağlıyorum bilmiyordu. Ben de söyleyemezdim ona. Korkardım bana başka gözle bakmasından. Zaten korkuyordum kaybetmekten. Kaybedeceğim hiçbir şey yok daha diye düşündüğüm bir vakitte gelmişti, iyi ki gelmişti ve asla gitmesindi.
Gitmesindi.
"Gitme lütfen," diye fısıldadım çatlak sesimle, hıçkırıklarım dindiğinde. Başımı göğsünden
"Neden daha çok gülmüyorsun?"
"Gülmek günah gibi geliyor."
"Nasıl? Seni ilk kez gülerken gördüğümde dünyayı sevesim gelmişti. Kötülükleri affedesim, çaresizliklere umut besleyesim gelmişti... Gülmek günahsa sana, melekler cenneti terk etsin Karaca."