Bu pazarlıkçılar, İbn-i Teymiye'den geliyorlar. Bunlar, İslâmı hurafelerden temizlemek dâvasını güderek en büyük hurafeye, akıl hurafesine inananlardır. Sonradan Vehhabiliğin de ilhamını aldığı bir bâtıl mezheb sahibi İbn-i Teymiyye, Kur'ân'ı zahirinden anlıyor. Tefsiri hiç kabûl etmiyor. Allah'ın arş üstünde istivâsı bahsinde şu küfrü meydana getiriyor: Minberden iniyor. İstivâ âyeti yani bir nevi -hâşâ- Allah arşın üstü- ne oturmuş, yerleşmiş mânasına.. diyor ki: "Benim bu minberden inmem gibi, Allah işte böyle yere iner!"
Ve Muhiddin-i Arabî'yi İbn-i Teymiyye tekfir ediyor. Akıl; kuru, cüce, kör ve topal akıl... Anlamıyor sütreyi, per- deyi.. Perdenin gerisindeki gamızayı, sırrı..
"Ey Ademoğlu ben sana her gün rızkını veriyorum, sen yine üzüntülüsün, yine ömründen her gün eksiltiyorum sen gülüp eğleniyorsun. Seni günâha sevk edenlere koşar, Hakk'a seni yaklaştıran şeylerden kaçarsın, aza kanâat etmez çok ile de doymazsın."
Yatağa yatmadan evvel Vitir namazını kıl. Çünkü, uyuyan kimsenin ruhu kabzolunmuştur. Gelip gelmeyeceği de belli değildir. Vitri kılarda yatarsan, Allah'ın sevdiği halde yattın. Zira, Allah Vitir', dir, Tek'dîr.
Bil ki rızkını kimse yemez. Bütün mahlukat toplansa, rızkına mani olmak isteseler olamazlar. Elinde bulunup da başkasına aid olan rızkı da elinde tutamazsın.
Musa (a.s) :
- Ya Rabbi bizi cennette yaratsaydın da dünyanın mihnet ve belalarını, çeşit çeşit musibetlerini tattırmasaydın, bu bizim için daha hayırlı olmaz mıydı? dedi. Yüce Allah da:
Ya Musa! O dediğini babanız Adem'e yaptım. Fakat onun kadrini bilmedi. Tavsiyemi tutmadı. Ahdimi yerine getirmedi, bilakis bana isyan etti. Ben de onu cennetten çıkardım. Tevbe edip bana yönelince oraya iade edeceğimi kendisine vaat ettim. Onun zürriyetinden de tavsiyelerimi kabul eden ve ahdimi ifa edenden başkasını cennete sokmayacağıma yemin ettim. Benim ahdim zalimlere erişmez.
"Hizmetinde bulunanlardan biri, bir büyük kişinin (Şeyh Abdülkebir Yemenî'nin) bu tür ürpertici, normal dışı bir sözünü nakletmişti. İmam-ı Rabbani buna dayanamadı. Kaleminden kendiliğinden şu ifadeler döküldü:
"Ey oğul, fakirin bu tür sözleri duymaya tahammülü yoktur. İster istemez benim Farukluk damarım harekete geçiyor, kabarıyor ve başka türlü yorumlamaya, daha iyi bir mânaya yöneltmeye fırsat vermiyor. Bu tür sözleri söyleyen, ister Yemenli Şeyh-i Kebîr olsun, isterse Şamlı Şeyh-i Ekber (Muhiddin Arabî) olsun. Bize Muhammed-i Arabi (s.a.)'nin sözleri gereklidir. Muhiddin Arabî'nin, Sadreddin Konevî'nin, Şeyh Abdürrezzak Kâşî'nin sözleri değil. Biz işimizi nassla (âyet ve hadisle) yaparız, fassla değil. (Muhiddin Arabî'nin Fusûs el-Hikem adlı eserinin her bir bölümüne fass denen sözleriyle değil.)..."