"
Zarafet ve estetik o kadar müthiştir ki, müslüman, kılığına, başına, saçının taranışına, bir odaya girişine ve bir iskemleye oturuşuna kadar herkese nümûne olmalıdır!. İslâmın nümûnesi!.. Mesuliyet budur!.. İslâm’a karşı. Allah’ın Resûlüne karşı... Bundan uzağız!.. Yobaz yüzünden...
Bir de Japon misâli vardır ki, dehşettir!..
Abdülhamîd Han’ın davetiyle muhafazakâr bir Japon heyeti ... Gaye bu heyete din telkin etmek... Kendilerine saray arabası tahsis ediliyor.. İstanbul’da tarihî yerleri gezmek için... Yanlarına da din adamı zannedilen biri veriliyor. Yolda giderken, hoca, sağ eliyle sokağa sümkürüyor ve elini eteğine siliyor. Japon derhal arabayı durduruyor ve ben böyle birinden din telkini kabul etmem!..» diyor.
İslâm’da zarafet hiçbir dinin ulaşamıyacağı seviyede
olduğu halde, işte böyle ihanet etmişizdir dine!.. Yobaz
yüzünden!..
Âsam Hazretlerinin huzuruna bir kadın gidiyor. Dertli bir kadın.. Yana yakıla derdini anlatırken, kadından ihtiyatsızca kötü bir ses çıkıyor. Ve kadın hayata geldiğine pişman...
Ve eğiliyor Âsam Hazretleri;
«–Hanım diyor; bağır!.. Yüksek sesle konuş!.. Sağır
oldum, bilmez misin?..»
İşte zarafet!.. Ve bu yüzden ismi, «sağır» mânasına gelen
«Âsam» oluyor. "
(Hesaplaşma)