Benim dedem, babamın babası yani '79'da 63 yaş civarında vefat etti.
Merhum dedem İslâm harfleri ile de işbu Latin harfleri ile de okuma-yazma bilmezdi. Ancak ilim başka, irfan başka; çok şey bilirdi. Bir gün beni karşısına aldı (ki o zaman 6-7 yaşlarındaydım) ve bana sordu: "İslâm'ın şartı kaç?" Sular seller gibi biliyordum tabiî ve "beştir" deyip saydım başarıyla. "Aferin benim oğluma!" deyip ekledi: "altıncısı ne?". İyi biliyordum, altıncısı yoktu. Dirâyetle cevapladım soruyu, dedim ki: "Altı olan imanın şartı, islâmın şartı beş" ve her ikisini de kendinden emin bir edayla saydım. Dedemin şaşırtmacalı soru sorduğunu sanıyordum.
Dedi ki "ben de biliyorum altıncısı yok, altıncısı ne dedim sana!"
Pabuç pahalıydı. "Bilmiyorum!" dedim.Şöyle bağladı:
"İslâm'ın şartı beştir; altıncısı böyük - güccük heddini bilmek."
(Bu "heddini" kelimesindeki "n" harfi günümüzde kullandığımız alfabeyle gösterilemeyen ve genizden çıkarılan bir sestir; daha ziyade Egeliler iyi bilirler mevzûun üçüncü değil ikinci tekil şahsa dair olduğunu belirler.)
Anlamıştım. İslâm'ın beş şartını yerine getirdikten sonra en mühim mesele "haddini bilmek".