Böylece dünya benim için üç parçaya bölünmüştü: Bunlardan biri benim köle olarak, yalnızca benim için uydurulmuş ve hiçbir zaman - üstelik nedenini asla bilemeden- bütünüyle yerine getiremediğim kurallar altında yaşadığım dünyaydı; sonra benden sonsuz uzakta olan, içinde senin yaşadığın, idareyle, komutların dağıtılmasıyla ve bunların yerine getirilmemelerine kızmakla uğraştığın ikinci bir dünya vardı; son olarak da diğer insanların mutlu, buyruklardan ve boyun eğmekten bağımsız olarak yaşadıkları üçüncü bir dünya. Ben her zaman yüzkarasıydım; ya senin komutlarını yerine getirirdim - bu yüzkarasıydı, çünkü komutlar benim için geçerliydi- ya da dik kafalılık ederdim ve bu da yüzkarasıydı, çünkü nasıl olur da sana karşı dik kafalı davranabilirdim; ya da örneğin senin gücüne, senin iştahına, senin becerikliğine sahip olmadığım için sana itaat edemezdim, ama sen yine de doğalmış gibi bunları beklerdin benden; tabii en büyük yüzkarası buydu. Çocuğunun düşünceleri değil ama duyguları bu yönde hareket etmekteydi.
“Çağımızın en kuvvetli mottolarından biri “sürekli mutluluk, sonsuz mutluluk “ biliyorum. “ Sen kahramansın, yapabilirsin ve hep mutlu olmayı hak ediyorsun. Acısız bir hayatı hak ediyorsun…”
İyi güzel ama içinde acının olmadığı bir hayat hem yapısı ve doğası gereği mümkün değildir; hatta imkansızdır. Hem acı olmadan mutluluğu tarif etmek olanaksızdır.
Dünyayı tanrı yedi günde yaratmadı, bir göz açıp kapayıncaya kadarki sürede yarattı.O çakan sevgidir işte. Evreni sevgi yarattı, toprağı, gökyüzünü sevgi yarattı, onun içindir ki evren böylesine sonsuz, toprak bu kadar zengin, yaratıcı, gökyüzü böylesine ışık kaynağı. İnsanı sevgi yarattı, onun içindir ki insan bu kadar yaratıcı, böylesine güzel.
İnsan güzel olacak. İnsan her gün biraz daha sevgi dolu, biraz daha mutlu, biraz daha zulme karşı, kötülüklere karşı bilenerek doğacak, çünkü onu sevgi yarattı.