Kurbağalara bakmaktan geliyorum, dedi Yakup
Bunu kendine üç kere söyledi
Onlar ki kalabalıktılar, kurbağalar
O kadar çoktular ki, doğrusu ben şaşırdım
Ben, yani Yakup, her türlü çagrılmanın olağan şekli
Daha hiç çağrılmadım
Biri olsun "Yakup!" diye seslenmedi hiç
Yakup!
Diye seslenmedi ki, dönüp arkama bakayım
Ve içimden durgun ve çürük
Düştüğüm yerde beni bekleyen yok
öyleyse neden hâla kulaklarımda sesler?
söylesene yalnızken de sevebilir mi insan kendini ?
kendini sevmeyen bir insan kederini nasıl sever?
usulca değil gürültüyle savruluyorum.
allah’a ve türkiye’ye kırgınım
günahım ve sevabım sizin olsun
ikinizi de çok seviyorum
bütün kaybedilmiş günlerin ardından koşarak uzaklaştım
incinen bir ruh ve zay olmuş bir ömür
bütün diklenişlerin ardından
öylece yere kapaklanmaktı dünyanın getirdiği
şimdi sana hangi yüksek sesle bağırayım ey kalan günlerim
ey ne kadar kaldığını bilmediğim
kpss illeti' başka da bir şey değil.
trenin peşinde koşuyor gibi hissediyorum ağaçlar, çiçekler, hava, yağmur, toprak, kuş...
ümit etmem de yaratılışım gayesi lâkin hüzünlenmiyor değilim.
şu an koca bir yeşil alanda deli gibi koşmak ve bağırmak vardı
ruhumu nasıl bağladılar şu 'hiç iyi' olmayan dünyaya
yaşıyor olmak savaşıyor
Bazen şöyle olur: Bir yerden geçersiniz ilk kez, bir gülümsemeye tesadüf edersiniz ilk kez fakat ezelden tanıdıkmış gibi hissettirir. Hiç gitmediğiniz bir kentte dahi olur bu. Benzeteceğiniz yerler yahut insanlar da değillerdir üstelik. Fuat Sevimay, "Geçmişte bulunduğumuz bir yere, mahallemize, okulumuza, sokağımıza, evimize rast gelince
Bazı meselelerden, kişilerden geçmek güçtür. Varlığı hatırlanmaz da yokluğu... Bilirsiniz. Erlend Loe, "Varlığını pek düşünmüyorsun ama yokluğunda bir şeylerin eksikliğini hissediyorsun." derken bundan bahseder. Hayat sevgili okur. Varlar, yoklar; geçiyor bir şekilde. Güzel bir hafta olması dileğiyle, var olun.
"Bir şeyi saklamak istiyorsan, onu ortada bırak" der eskiler. Yazdıklarımı okumasın diye, şiirlerimi onun hiçbir zaman okumadığı şiir kitaplarının sayfalarına yazdım ben şairlerden özür dileyip. Bir köşeye kıvrılır benim dizelerim, az kayın öteye diye rica minnet.
Kime yazıyorsun bunları dediğinde, hiçbir cümlede kendine rastlamadığında,
Aşk lafını ağzına almazdı Yakamoz. Nerede aşık görse garipser, aşk acısı gördü mü dayanamaz, gülerdi. Çok ketumdu, kimseye hiçbir şey söylemezdi. Bir kadının onu seveceğine inanmazdı, gerçek aşkın onu bulacağına ihtimal bile vermezdi. Sonra bir gün onu gördü, onu Papatyasını bakmaya kıyamadığı o narin çiçeğini hayatında hiç böyle hissetmemişti.