Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
169 syf.
·
Puan vermedi
Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim, Nazım Hikmet'in üç romanından birisi. Vefatından bir yıl kadar önce yazmış bu romanı. Şairin hayatını bilenler de rahatlıkla görecektir ki roman epeyce otobiyografik çizgiler taşıyor. Aslında bu çok normal bir durum çünkü Nazım, öncelikle bir şair, bir romancı değil. Doğrusu romana başlarken ön yargılıydım. Yani, şairliğini iyi bildiğimiz Nazım'ın nesirde, hele de bir roman kurmada ne kadar başarılı olabileceğini merak ediyordum. Umduğumdan başarılı olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Elbette usta bir romancı değil Nazım. Romanda Ahmet, İsmail ve Kerim adlı komünist gençlerin yaşadıkları anlatılıyor. Batum, Moskova, İstanbul ve Anadolu'daki bu yaşanmışlıkları farklı zamanlara gidip gelerek yapıyor. Nazım Hikmet, tepeden tırnağa bir komünist. Bunu tartışmak yersiz. Ancak roman karakterlerinin bu kesin bağlanmaya karşın halan Asyalı bir tarafları var ve komünist bir Türkiye hasreti de. Romandaki tiplemeler Nazım'ın dünya görüşüne çok uygun. Polis, Suphi'yi vuranlar, nezaretteki sakallı hacı(!) vs. Şaire ilgi duyanlara tavsiye ederim.
Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim
Yaşamak Güzel Şey Be KardeşimNazım Hikmet Ran · Yapı Kredi Yayınları · 20173,374 okunma
192 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
44 günde okudu
yaşama sevdası olmasaydı, bu kadar aşk, sevgi, vatan hasreti, insan sevgisi ve yaşanmışlıklar, türkiye şiir tarihin de
Nazım Hikmet'in Aşkları
Nazım Hikmet'in AşklarıEmin Karaca · Destek Yayınları · 2010151 okunma
Reklam
Bir Avrupalı gezgin şöyle buyurmuş: "Burası bir kent değil, büyük bir müze. Kent olsaydı, emlak komisyoncuları bulunurdu."
Sayfa 6 - MAY YayınlarıKitabı okudu
Kremlin, Moskova'nın göbeğinde, bir yavru-kenttir. 'Kreml' Rusçada "hisar" demek zaten.
Yurda her ayakbasışında içeri alınmamış mıydı? Yirmi ikisinde bir gençti. Moskova'dan öğrencilikten dönüyordu. Hopa da vapurdan iner inmez bileklerine kelepçe takıldı. Üstü arandığında, not defterinde "Heraklit Üstüne Düşünce" adlı şiiri bulunmuş ve polis bu eski Yunan düşünürünün adını eski harflerle "her ekaliyet" okuyunca... "ekalliyet diyen kim? bu Herklit'tir. Eski bir Yunan düşünürü!" "Üstelik Yunan ha! bunun hesabını mahkemede vereceksin."
...Ve nihayet, haberi bile olmadığı bir suçlamayla tutuklanışı. Yurduna 1928/ 1951 yılları arasında geçirdiği yirmi-iki yılın on-yedisi hapislerde harcandı. Yazdıkları kendi hayattayken, kırktan fazla dilde, otuzun üstünde ülkede yayınlandı. Yüz binlerce, milyonlarca basıldı. Ama Türkiye de yirmi-sekiz yıl boyunca bir tek kitabı çıkmadı.
Reklam
Tören dağıldı. Bir kaç tanışla, konferans salonunun hemen karşısındaki kafeteryaya geçtik. Çaylar geldi. Karım şairin bu Moskovalı dostlarına "sizi en çok etkileyen yanı nedir?" diye soracak oldu. Hepsi sözleşmiş gibi aynı cevabı verdiler: " Nazım'ın en yüce niteliği Türkiye halkına bağlılığı, Türkiye'ye sevgisidir. Hayatının çeşitli alanlarında türlü etkiler içinde kalmıştır, ama onun 'tepeden tırnağı sevda' dediği şey aslında memleketine olan büyük hasretidir."
'Sevda' deyince Aşk da gelmez mi akla? Gelir. Herkes tutkun olur. Nazım çapında olmasa da... İyi adamın da aşkı olur, kötünün de. Kimbilir, Al Capone'un bile aşık olacağı tutmuştur. Ne vatan hainleri vardır ki, onlarda bile aransa kara sevda bulunur. Gel gör ki, Nazım asıl, Türkiye'ye sevdalıydı.
Memleketimi seviyorum: Çınarlarında kolan vurdum, hapishanelerinde yattım. Hiç bir şey gideremez sıkıntımı Memleketimin şarkıları ve tütünü gibi.
Nazım'ın ne yüce bir yurt sever olduğunu anlamak için onun bir tek "Kurtuluş Savaşı Destanı" nı okumak yeterli.
Reklam
Moskova siyah-beyaz bir kartpostal gibiydi, İliklerimize kadar titredik... Ama bizi bu kadar üşüten gecenin ayazı mıydı yalnızca?
ZOYA kimdir? Zoya Kosmodemyanskaya, bir gerilladır. 332.nci Alman Alayı onu Petrişşevo Köyünde asmış ve bedenini ipte asılı bırakmıştı. Zoya'nın gerila adı Tanya dır. Görevi yurdunu çiğneyen düşmanın gerisine sızıp onlara zarar vermektir. Nazi işgali altındaki Petrişşevo köyüne ikinci sızışında yakalanır... Ve Aralık ayının beşin de ipe çektiler... Donmuş ve rüzgarla sallanarak 25 Aralık gününe kadar öylece bıraktılar. Zoya nın öyküsünü, Nazım hapiste, annesi Celile Hanımı ın getirdiği Fransız gazetesinden öğrenir. O gece oturup yazdığı şiir şöyle başlıyor: Zoya idi adı... Senin memleketini sevdiğin kadar Bende seviyorum memleketimi Seni astılar memleketini sevdiğin için. Ama ben Yaşıyorum. Ama sen öldün. Sen çoktan dünyada yoksun Zaten ne kadar az kaldın orada On sekiz senecik. Doyamadın güneşin sıcaklığına bile. Sen asılan partizan, Ben mahpusta şair. Nazım, Zoya için şiirini yazadığı sıralarda ünlü sovyet yazarı Konstantin Simonov onun hakkında bir oyun kaleme alıyor, kompozitör Kovaleviski bir opera hazırlıyor, heykeltıraş Zelinski ve Ledeva heykellerini yapıyorlar, Alma Ata 'da hayatı filme alınıyordu. Kitapları, mektupları, güncesi müzelere kaldırılıyordu.
Moskova'daki Mayakovski kitaplık-müzesini gezen Nazım bir kenara şunu yazmış: "Güneşin çeşitli nebatlara ışık ve ısı vererek büyümelerini sağlaması gibi, Mayakovski de öteki ozanların kendilerini bulmalarını yardım eder."
Bir keresinde Babayev'e açılmış: "Eninde sonunda insanın gözünü oyarlar belki, diye düşündüm. Gözlerimi kapadım ve saatlerce öyle durdum. Körlüğe alıştırdım kendimi. Baktım oluyor. O da dert değilmiş dedim." Oysa bir keresinde şöyle yazmıştı: " Karanlık ölüm gibidir, rengi yok, ahengi yok, dengi yoktur karanlığın." Oysa, sonu tatlıya bağlanan kitaplar ister isterdi kendine. İsterdi ki doktor gülerek çıksın ameliyattan, körün açılsın gözleri, kurşuna dizilecek delikanlı kurtarılsın, birbirine kavuşsun yavuklular...
Tohuma, toprağa, denize inan; insana inan hepsinden önce. Kuruyan dalın, sönen yıldızın, sakat hayvanın duy kederini, hepsinden önce de insanın. Sevindirsin seni cümlesi nimetlerin, sevindirsin seni karanlık ve aydınlık, sevindirsin seni dört mevsim, ama hepsinden önce sevindirsin seni insan.
141 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.