Sabah saat altı.
Açtım günün kapısını girdim içeri,
karşıladı beni pencerede genç mavinin tadı,
aynada alnımın dünden kalma çizgileri
ve ensemde bir kadın sesi ayva tüyü gibi yumuşak
ve radyoda memleket haberi
ve artık oburluğum dolup taşarak
koşacağım ağaçtan ağaca saatlerin yemiş bahçesinde
ve güneş batacak yavrum
ve umuyorum, gecenin ötesinde
bekliyecek beni yeni bir mavinin tadı, umuyorum...
Nazım Hikmet RAN
Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket, bizim.
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benzeyen toprak,
bu cehennem, bu cennet bizim.
Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
yok edin insanın insana kulluğunu,
bu dâvet bizim....
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim...
Attila İlhan ile lise zamanında ben sana mecburum şiiri ile tanışmıştım. İlk kitabı ile tanışmam da ben sana mecburum ile oldu. Kitap askıda yaşamak, tension a smyrne, memleket havası, imkansız aşk, cehennem daire ve meraklısına notlar olmak üzere altı bölümden oluşuyor.
Kitabı okurken tavsiyem; okuduğunuz şiirden hemen sonra meraklısına notlar
Prof. Dr Türkkaya Ataöv, 1970- 72 yıllarında S.S.C.B' ne Ankara Üniversitesince Nazım Hikmet hakkında incelemelerde bulunmak üzere görevlendirilince, ortaya bu eser çıkmış. İyi de olmuş. 1976 yılında baskıdan da çıkınca aynı yıl bizlerle buluştu Değerli hocamızın bu eseri.
Hocamız diyorum, çünkü 1974 de benimde eğitim, öğretim gördüğüm