Bir gün nezle şikayeti ile hastaneye gidiyorsunuz ancak doktor beyninizde tümör olduğunu ve çok kısa bir ömrünüz kaldığını söylüyor. Eve dönünce karşınıza bir şeytan çıkıyor ve bir gün sonra öleceğinizi bildiriyor. Size bir kağıt kalem uzatıyor, ölmeden önce yapmak istediğiniz 10 şeyi derhal sıralamanızı istiyor. Siz olsanız ne yazardınız? Ardından şeytan size bir telefon uzatıyor ve ölmeden önce son kez birini arama şansı veriyor. Siz kimi arardınız? Ve sıkı durun, bir günlük ömrünüzü uzatmanın tek yolu dünyadan bir şeyi komple ortadan kaldırmak. Siz olsanız neyi yok ederdiniz?
Sorular kulağa eğlenceli gelse de derin bir düşünce ile içinden çıkması ve karar vermesi zor olurdu eminim. Farzedin ki hayatımızdan bir bir eksiltelim bir şeyleri. Ne uğruna peki? Biraz daha yaşamak için mi? Peki yaşamımız bu çabaya değer mi? Yoksa yaşam saydığınız şey birkaç gün daha fazla nefes alıp vermek mi?
Nefes alıp vermek ile yaşamak arasındaki farkı ortaya koyan bu güzel eser okuru yaşamanın anlam arayışına sevk ediyor. Sanırım hepimizin ölüm korkusu dediğimiz şey geleceği görememe pişmanlığı. Peki geleceği görme hevesiyle yanıp tutuşurken, bugünü, çevremizi, sevdiklerimizi kısaca sahip olduğumuz tüm değer ve varlıklarımızı ne kadar görebiliyoruz? Ya da çoktan o değerleri yitirdik de hâlâ sahibiyiz mi sanıyoruz? Ölmeden önce yaşamak istediğimiz 10 kalem istek gerçekten hayatımızın olmazsa olmazı mı? Öyleyse niye son günü bekliyoruz? Son günün yarın olabileceğinin ne kadar farkındayız?