Doğu mitleri ve kültürü yüzyıllar boyu hep batının merakını cezbetmiştir. Gerek doğası, gerek insanlarının yaşam biçimi, gerekse de din ve inançları üzerine bilgiler edinmek için türlü maceralara atılıp buralara doğru yollara düşen, tehlikeli yolculukları göze alan kaşifler için buralara hep bakir bir alan gözüyle bakılmıştır.
Halen akıllara
Bir rahip, Zen Ustası Ma-Tsu'ya aydınlanma isteğiyle gelir ve şöyle sorar: "Buda'nın mutlak mesajı nedir?"
"Sana göstereceğim", diye yanıt verir. Usta, "Ama böyle ciddi bir meseleyi tartışmadan önce ilk olarak Buda'nın önünde eğilmelisin."
Rahip uysalca itaat eder ve selamlama pozisyonunda yere kapandığında Usta, rahibin kıçına sert bir tekme yapıştırır. Bu beklenmedik tekme, rahibi ani ve şiddetli bir gülme krizine sokar ve hastalıklı kararsızlıklarının tümü çözülür...
Kitabın internette araştırmasını yaparken yazarının şu sözüyle karşılaştım;
"Zor kitapları okumalıymış insan meğer. Kitap insanı allak bullak etmeliymiş; insanda bir şeyleri değiştirmeliymiş."
Ne kadar harika bir söz söylemiş yazar değil mi?
Kitabı okumak zor, pek akıcı değil. Buna rağmen kitabı okuyup bitirdiğinizde hatta okuduğunuz
"İyi nedir? Biz onu nasıl tanımlarız? Farklı insanlar onu farklı tanımadıklarına göre bir İyi'nin var olduğunu nereden bileceğiz? Kimileri iyinin mutlulukta olduğunu söylüyor, ama mutluluğun ne olduğunu nasıl bileceğiz? Ve mutluluk nasıl tanımlanabilir? Mutluluk ve iyi, nesnel terimler değildir. Bunlardan bilimsel olarak söz edemeyiz. Ve bunlar nesnel olmadığından yalnızca kafamızdalar. Öyleyse mutlu olmak istiyorsan kafanı değiştir yeter. Ha ha ha."