Büyük hayranlıklar nereden gelir?
Neden bir başkası olmak için çırpınır dururuz?
Pekiyi, neden başkalarına düşmanlık besleriz?
Hayran olmakla, nefret etmek arasındaki belirsiz çizgi nerede başlar, nerede biter? Jung şöyle diyor:
“İyi ki düşmanlarımız var. Yoksa onlara benzerdik.”
Yine de, içerideki düşmanı tanımadan, kendi karanlığımın içinden
Adamın biri bir gün bir rüya görmüş. Belki salih bir zat belki de peygamberân-ı izâm hazerâtından birisi, bilemiyoruz. Farklı rivayetler var. Rüyasında hâtiften bir ses ona demiş ki: "Sabah olup da sokağa çıktığın vakit gördüğün ilk şeyi ye. İkinci şeyi sakla. Üçüncünün isteğini geri çevirme. Dördüncüyü üzme. Beşinciden de kaç." Sabah
Şu halde daha çok "insanın kendisi" anlamına gelen nefsin potansiyel tehlike veya düşman şeklinde düşünülmesi yanlıştır. Nefis, iyiliği ve kötülüğü, fazileti ve rezaleti aynı anda barındıran bir alandır. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, nefis, insandan ayrı, farklı bir varlık da değildir. "Nefisle mücadele" mefhumu nefsin farklı bir varlık kategorisi olarak algılanmasına yol açmış olabilir. Ancak bu mücadele insanın kendisiyle, hırslarıyla, bitmek tükenmek bilmeyen istek ve arzularıyla imtihanından başka bir şey değildir. Resûl-i Ekrem akıllı olmanın bir işareti olarak sunduğu bu mücadelenin nasıl yapılacağını şu hadisiyle bizlere ögretmiştir. "Allı kişi, nefsine hakim olan ve ölüm sonrası için çalışandır. Zavallı (ahmak) kişi ise nefsinin arzu ve isteklerine uyan (ve buna rağmen hala) Allah'tan (iyilik) temenni edendir." "Şeytan, sizi Allah'la (O'nun affina güvendirerek) aldatmasın" ayetinde de ifade edildiği gibi şeytan "Nasıl olsa Allah affedicidir." düşüncesini insana sürekli telkin etmek suretiyle nefse kolay bir şekilde nüfuz edebilmektedir. Peygamber Efendimiz (sav) adeta nefsani arzularının esiri haline gelen bu
durumdaki insanları zavallı ve ahmak olarak nitelemektedir.
Allah Resûlu (ﷺ) şöyle buyurdu:
Cehennem şehvetlerle(hoşa giden şeylerle), cennet ise nefse zor gelen (nefsin hoşlanmadığı) şeylerle kuşatılmıştır.
Muslim, Cennet 1