Geceleri gökkuşağına boyamak mıdır suçum?
Herkes bağırırken şiirler okumak mı?
Susmak mı sözün bittiği yerde?
Kusmak mı sindirebildiklerinizi?
Apansız uykum kaçıyor kaç gece
Bu da mı aleyhime kanıt?
Sondan saymaya başladım adları
Böyle hoşuma gidiyor
Beğenmeseler de seviyorum ellerimi
Hep olmayacak düşler görüyorum
Yenileceğim kavgalara giriyorum durmadan
İtiraf ediyorum
Silin adımı listenizden, yokum
Aslında bir oyun olan kavgalarınızda
Ve aslı bir kavga olan oyunlarınızda
Kirli sevinçlerinize ortak etmeyin beni
Gözyaşlarınızı da paylaşmıyorum
Yalan övgülerinize ihtiyacım yok
Gıyabımda kesinleşmiş hükümler verin
Bir sürgün nereye sürebilir?
Gölgeler kelepçeye vurulur mu?
Çekilin, yürümediğiniz yollarımı kirletmeyin
Ben perdenin arasından bakıyorum sokağa...Erkekler nereye gidiyor böyle? Çoğu da evlidir bunların ha. İzin aldınız mı karilarinizdan?
ahhahahahahahahaha
"Nereye gideceğini bilmeyen kişinin yolu uzadıkça uzar. Böyle biri hem bineğini hem de kendini yorduğu halde hedefe bir türlü ulaşamaz. Amaçlar ve hedefler üzerinde akıl yürütmek, her şeyden önce kişinin ne istediğini, neyi amaçladığını belirlemesidir. Amacın ve hedefin tespit edilmesi, düşünme eyleminin yürütülmesi için şarttır. Amacını belirlemeyen insanlar, bir yoldan giderken diğer yola saparlar, ne istediklerini bilmemeleri onlar için bir problem teşkil eder. Bu insanlar, rotasını bilmeyen gemi kaptanına benzerler. Sizin kaptanlık dereceniz ne kadar üstün olursa olsun, gideceğiniz rota yoksa denizde dolaşır durursunuz. Ya da istemediğiniz bir yere gitmeye mecbur kalırsınız..."
Sana severek itiraflarda bulunuyorum; çünkü en mutlu insanların kim oldukları sorusuna senin vereceğin yanıtın, tıpkı çocuklar gibi günü gününe yaşayanlar, oyuncak bebeklerini hep beraberinde taşıyıp onlara yeni yeni giysiler giydirenler, annelerinin şekerli çöreği kilitlediği çekmecenin etrafında dolanıp ellerine geçirmek istediklerini ağızlarına tıkıştırarak yedikten sonra, "Daha yok mu!" diye bağıranlar olacaktır. - Mutlu varlıklar işte bunlardır. Ama kendinden hoşnut olan başka insanlar da vardır: Alçakça işlerini, hatta sözde tutkularını, görkemli başlıklar altında sunup bunları insanlığı esenliğe kavuşturacak dev tasarılar olarak bütün insan soyunun borç hanesine yazanlar da mutludur. - Böyle olmak da var! Ama her şeyin nereye varacağını alçakgönülülükle kestirebilen, nasıl hali vakti yerinde her vatandaşın kendi bahçesini bir cennete benzetmek için hamaratça ekip biçerken, mutsuz olanların da taşıdıkları yükün altında soluk soluğa yollarına aldırmadan devam ettiklerini gören ve herkesin aynı ölçüde bu güneşin ışığını bir dakika daha fazla görmek için can attığını bilen kimseler - evet, işte onlar suskunluğu yeğler ve dünyalarını kendi içlerinden yola çıkarak kurar, bir insan olmaktan da başlı başına bir mutluluk duyarlar. O zaman bu kimseler, tüm sınırlanmışlıklarına rağmen, yüreklerinde hep özgürlüğün o tatlı duygusunu taşırlar, istedikleri zaman bu zindandan çıkabileceklerini de bilirler.
- “Buradan sonra neler olacak? Nereye gidiyoruz? Cennet diye bir yer yok mu?”
- “ Hayır Jonathan, böyle bir yer yok. Cennet bir yer, bir mekan değildir, bir zaman dilimi değildir. Cennet öğrenmektir, mükemmelliktir.”
Kağıtlar, kitaplar, dedi, nereye elimi atsam.
Kiminde yarım kalmış, nasılsa bitmiş bir şiir
Kiminde. Hem her şey şiirlerde değil miydi?
Bir gök şiirde ağar, bir sokak şiirlerde
Gider gelirdi.
Böyle yaşayıp gidiyorduk.