Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Nisa Büyüközer

Nisa Büyüközer
@nisabuyukozerr
Ölmeyi arzulayacak kadar korkak fakat yaşamayı göze alacak kadar cesur, hiçlik ve saçma inanışlar arasında kaybolmuş bir beden...
Öğrenci
14 Eylül
6 okur puanı
Ağustos 2023 tarihinde katıldı
Nüfus 13 milyondu, 11 milyonu köyde yaşıyordu. 40 bin köy vardı, 37 bininde okul yoktu. 30 bin köyde cami yoktu. Traktör sayısı sıfırdı, biçerdöver sayısı sıfırdı. Ayçiçeği üretimi yoktu, şeker üretimi yoktu. Ekmeklik un ithaldi, pirinç ithaldi. Bütün memlekette sadece beş bin hektar alan sulanabiliyordu. Bitle başa çıkılamıyordu. Beş bin köyde
Reklam
Şefkat
Eğer ben, senin bebeğin değil de, sadece küçük bir köpek yavrusu olsaydım, senin tabağından yemeye kalkışsaydım, bana "hayır!" der miydin anneciğim? "Defol seni yaramaz köpek!" diyerek beni kovar mıydın?.. Öyle ise git anne, git! Beni çağırdığın zaman asla yanına gelmeyecek, bir daha elinden yemek yemeyeceğim. Eğer senin bebeğin değil de sadece küçük bir yeşil papağan olsaydım anneciğim, kaçıp giderim korkusuyla beni zincirlerle bağlar mıydın? Bana parmağını sallar ve: " Ne de nankör bir kuş imiş bu!.. gece gündüz zincirini kemiriyor!.. der miydin?.. Öyle ise git anne, git! Ormana kaçacak ve bir daha kendimi sana kucaklatmayacağım.
Oyuncaklar
Çocuk, bütün sabah kırık bir dal ile oynayarak toz toprakta ne kadar mesut oturuyorsun. Senin o küçük kırık dal parçasıyla oynayışına gülümsüyorum. Her saat rakamlar cemedip toplayarak hesaplarımla meşgulüm. Belki sen bana bakar ve düşünürsün: " Sabahını harap eden ne aptalca bir oyun bu!.." diye. Çocuk ben artık değnekler ve çamurdan yapma börekler oyununa dalıp gitme sanatını unutmuşum. Ben pahalı oyuncakları arar ve altın ve gümüş parçaları toplarım. Sen ne bulursan ondan sevinçli oyunlarını yaratır, çıkarırsın; ben ise asla elde edemeyeceğim şeyler için hem zaman hem de kuvvetimi harcarım. Çürük kayığımla arzu denizini aşmaya çabalar ve kendimin de bir oyun oynadığını unuturum.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
İftira
Gözlerinde bu yaşlar neden, çocuğum? Seni böyle yok yere daima azarlamaları ne müthiş?.. Yazı yazarken, yüzünü ve parmaklarını mürekkeple boyamışsın. Bunun için mi sana kirli diyorlar? Ne ayıp!.. Yüzünü mürekkeple bulaştırdı diye onlar dolunaya kirli demeye cesaret edebilirler mi? Her ufak şey için seni yeriyorlar çocuğum, onlar yok yere kusur bulmaya her vakit hazırdırlar... Oyun oynarken elbiseni yırttın, bunun için mi sana çapaçul diyorlar? Ne ayıp!.. Parça parça bulutları arasından gülümseyen bir sonbahar sabahında nasıl bir ad takabilecekler, bakalım? Onların sana her söylediklerine kulak asma, çocuğum. Onlar senin kabahatlerini uzun uzun anlatır dururlar. Senin tatlı yiyecekleri ne kadar sevdiğini herkes bilir. Onun için mi sana obur diyorlar. Ne ayıp!.. Öyle ise seni seven bizlere ne diyecek, ne isim verecekler, bakalım.
Seni gülümsetmek için yüzünü öptüğüm zaman yavrum, sabah aydınlığında gökten nasıl bir zevkin aktığını; ve yaz rüzgarının vücuduma nasıl haz verdiği, neş'e getirdiğini, seni tebessüm ettirmek için yüzünü öptüğüm zaman mutlaka anlarım.
Reklam
Kaynak
Bebeğin gözlerinden gölge gibi geçen, uçuşan uykunun, nereden geldiğini kimse bilir mi?.. Evet, rivayet ederler ki, ateş böcekleriyle loşça aydınlatılmış ormanın gölgeleri arasında periler köyünde iki utangaç efsun goncasının asılı durduğu yerde mekânı varmış. Oradan, bebeğin gözlerini öpmeye gelirmiş... Bebek uyurken, dudaklarında titreşen gülümsemenin nereden doğduğunu kimse bilir mi?.. Evet, bir rivayet var ki, bir hilâlin taze ve soluk şuâı kaybolmakta olan bir sonbahar bulutunun kenarına dokunmuş ve işte orada bebek uyurken dudaklarında titreşen gülümse şebnem ile yıkanmış bir sabahın rüyasında ilk defa olarak doğmuş... Bebeğin kol ve ayaklarında çiçeklenen yumuşak tazeliğin, bu kadar uzun zamandır nerede gizlendiğini bilen var mı? Evet, bebeğin kol ve ayaklarında çiçeklenmiş olan yumuşak tazelik, anne daha genç bir kızken onun kalbini nazlı ve sessiz esrarı ile kaplayarak içinde yatmıştı.
Deniz Kenarında
Sonsuz dünyaların deniz kenarında çocuklar toplanırlar. Başlarının üzerindeki uçsuz bucaksız gök durgundur ve durmak bilmeyen sular serttir. Sonsuz dünyaların sahilinde çocuklar bağırarak ve raks ederek buluşurlar. Onlar kumla evlerini yapar ve boş kabuklarla oynarlar. Kurumuş yapraklarla kayıklarını örer ve onları gülümseyerek engin derinliklerde yüzdürürler. Çocuklar dünyaların sahilinde oyunlarını oynarlar. Onlar yüzme bilmezler, onlar denize ağ atmasını bilmezler. İnci avcıları inci avlamak için denize dalarlar, tacirler, gemilerinde seyahat ederler, çocuklar ise çakıl taşlarını toplarlar ve tekrar etrafa serper, saçarlar. Onlar gizli hazineler aramazlar. Onlar denize ağ atmasını bilmezler. Deniz kahkaha ile kabararak yükselir ve kumsalın gülümsemesi donuk donuk parlar. Ölüm satan dalgalar, bir anne bebeğinin beşiğini sallarken söylediği gibi, çocuklara, mânasız şarkılar söyler. Deniz çocuklarla oynaşır ve kumsalın gülümsemesi donuk donuk parlar. Sonsuz dünyaların sahilinde çocuklar buluşurlar. Yolu olmayan gökte fırtına gezinir, gemiler hudutsuz sularda parçalanır, ölüm enginlerdedir ve çocuklar oynarlar. Sonsuz dünyaların sahilinde çocukların büyük toplantısı vardır.
Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim. Şöyle diyebilirim: "Gece yıldızla dolu Ve yıldızlar masmavi titreşiyor uzakta." Şakıyarak dönüyor gökte gece rüzgarı. Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim.
Eğer bir kelebeği sevebiliyorsak tırtıllara da değer vermemiz gerekir.
Kelimeler, onlara yaptırmak istediğiniz işleri her zaman beceremezler. O yüzden müzik vardır. Kelimelerin boşa çıktığı zamanlar için..
Reklam
Bir Afrika kabilesinde şöyle bir söz vardır: “Köyü tarafından sevilmeyen çocuk, sonunda o sevgi sıcaklığını hissetmek için köyünü yakar.” Yani bugün dünyayı yakanlar, aslında zamanında ihtiyacı olan sevgiyi alamayan çocuklardır. Başka bir şey değil...