Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Aybeniz Hasanova Javadzadeh

Sevgin və ümidlərin bu qədər çox olanda artıq əlində heç nə qalmır...
Sayfa 281Kitabı okudu
Reklam
Yaratıcılık ölümün pençelerinden geçici bir korunmadır.
Sayfa 14 - JaguarKitabı okuyor
Neden bu dünyada bir şeyler yapmak gerektiğini, neden arkadaşlarımızın, özlemlerimizin, umutlarımızın, düşlerimizin olması gerektiğini hiç bilmiyorum. Dünyadan uzağa, gürültüsünü patırtısını, karmaşıklığım yaratan her şeyden uzaklara çekilmek bin kat daha iyi olmaz mıydı? O zaman kültürden de, hırslarımızdan da vazgeçerdik, karşılığında hiçbir şey elde etmeden her şeyi yitirirdik. Ama insan bu dünyadan ne elde edebilir ki? Kimileri için, hiçbir kazanan önemi yoktur, çünkü onların mutsuzluğunun, yalnızlığının çaresi yoktur. Hepimiz birbirimize nasıl da kapalıyız! Ötekinden her şeyi alasıya ya da onun ruhunun derinliklerini okuyasıya açık olsak bile, yazgısını ne ölçüde aydınlatabiliriz? Yaşamda yalnızız, can çekişmedeki yalnızlık tam da insan yaşamının simgesi değil mi, diye geçiriyoruz içimizden. Yaşamak istemek, toplum içinde ölmek ne içler acısı bir zayıflık: Son anda avunabilir mi insan? En iyisi yapmacıklık ve göz boyamalar olmadan, tek başma, terk edilmiş durumda ölmektir. Can çekişirken, kendilerini tutup, etkileyici tutumlar sergileyen insanlardan tiksiniyorum. Gözyaşları ancak yalnızlıkta sıcaktır. Ölüm anında çevrelerinde arkadaşlarının olmasını isteyenler bunu korkudan, son anlarıyla yüzleşemediklerinden yaparlar. En temel anda, kendi ölümlerini unutmaya çalışırlar. Neden yiğitlik göstermez, neden kapılarım sürgüleyip, o korkutucu duyumlara sınırsız bir açıklıkla, sınırsız bir dehşetle katlanmazlar?
Sayfa 12 - JaguarKitabı okuyor

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Çoğu zaman, bireylerden kuralları ve yasakları kabullenmesi, standart ve boğucu bir düzene katlanması istenir. “Hayır” ise karışıklık yaratır, dengeleri altüst eder, mevcut durumu değiştirir. Balzac, bu konuda “Sevgili çocuk, terbiye, başkaları uğruna kendini geri plana atmış izlenimi vermektir” diye yazar. “Evet”, terbiyenin, itaatin, saygının hizmetindedir; “hayır” ise hayır! Eğitim, az ya da çok otoriter ve kurnaz bir biçimde, bu değerleri baskın modeller haline getirmeye; yakından uzaktan saygısızlık ve muhalefete benzeyebilecek olanı da reddetmeye eğilimlidir. Bize doğal davranışlarımızı frenlemeyi, değiştirmeyi ve farklılaştırmayı öğretir. Aslında hiçbir zaman eleştirel düşüncenin önünü açmaz. Kafalarımıza, daha sonra aydınlığa kavuşturmak üzere düşünceler sokulur.
İletişim YayınlarıKitabı okudu
Statülerindeki evrime rağmen, birçok kadın hâlâ bir “kadın” imajına göre yetiştirilmektedir: başkalarının hizmetinde olma, bir düşünceye sahip olmama, duygularını gizleme, karar almayı başkasına bırakma, kendisi dışındaki herkese annelik yapma gibi... Kadınlar, bir tartışma sırasında, genellikle susmaları ve başkalarının sözünü kesmemeleri gerektiğini düşünürler. Her zaman bir uzlaşma peşindedirler ya da aynı kanıyı paylaşmasalar da, mutlaka grubunkine uygun bir görüş bildirirler. Çünkü, sözü tekeline almak ve aynksı bir düşünceyi savunmak “kadınca” sayılmaz. Kendisinden çok aileyi ve arkadaşlarını ön plana çıkaracak biçimde yetiştirilen birçok kadın, sistematik olarak kendi ihtiyaçlarını ve isteklerini geri plana atar.
İletişim YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Birçokları gönül hoşluğunu aşkta bulmak ister. Aşkta mutluluk ha! Aşktan ne anladığınızdan neredeyse bağımsız olarak, insan hayatında daha istikrarlı mutsuzluk getiren başka bir alan var mıdır acaba? Bir toplumsal yükümlülüğün ifası olarak aşk, duyguların rolüne yer vermediği için mutsuz eder. Güzel duyguların ifası beklenecek olursa aşktan, o duygular eksik kaldığı anda —geçici veya kalıcı— mutsuz eder. Âşık olmamak daha mı iyidir o halde? Hayır, aksine: Daha fazla anlam bahşeden bir şey yoktur. Ama insanların hayatta bir miktar mutsuz olmaya da ihtiyaçları vardır, aşk da bunun güvenilir bir tedarikçisidir.
Talihin yüzüne güldüğü insanı da kıskanmamalı. Mutlu tesadüfü elinde tutamazsa, o da mutsuz olur. Uğurlu tesadüfle elde ettiğine inanıp da yan gelip yatar, mutluluğunu muhafaza etmek için bir şey yapmazsa şayet, talih uçup gider elinden. Bu çeşit mutluluğun mükemmel mecazı, kârdır: kârı sapasağlam elinde tutacağına inanan biri, onun eriyip gittiğine şahit olacaktır; talih oyunlarının en yaygını olan aşkta, sözgelimi. İki kişinin birbirini bularak mutluluğa erişmiş olması, hep öyle kalacakları anlamına gelmez, mutluluğu hep onlarla eğleşmeye zorlayabilecekleri anlamınaysa hiç gelmez.
İletişim YayınlarıKitabı okudu
Mutluluk önemlidir ama anlam daha önemlidir. Hayatta tek meselenin mutluluk olduğu, modern hayattaki anlam kaybını mutlulukla ikame etmek isteyenlerin bir masalıdır; ama mutluluğun sırtına kesinlikle taşıyamayacağı bir yük yüklemiş olurlar böylece. Mutluluk hayatın güzel bir ilavesidir, mutluluktan nasibine bir şeyler düşen herkes buna minnettar olabilir ama insanlar ancak kısmen pay alabilirler ondan. Mutluluğun sınırları vardır ve hayattan haddinden fazlasını istemek anlamsızdır. Yaşam sanatının ödevi, başarılı bir hayata katkıda bulunmak ve insanı mutlu etmek değil midir? Evet, kısmen öyledir ama başarısız ve mutsuz olmak da vardır insan hayatında. En azından basitçe “def edemeyeceğiniz” için vardır. Başarı zorunluluk değildir, başarısızlık hep bir ihtimaldir. Birisi başarılı bir hayattan söz ettiğinde hep irkildiğimi fark ediyorum. İnsanlar başarıyı kendilerine tahsis edemezler, kolayca elde edemezler bunu; olsa olsa, bir şeyi kısmen başarabilirler.
İletişim YayınlarıKitabı okudu
Durup durup patlak veren mutluluk histerisinin sebepleri nelerdir? Bir sebep, mutluluğa kaçıştır. Dış koşulların baskısı arttıkça, insanlar içsel mutluluklarını sorgularlar: Mutlu muyum ben? Gelecekte nasıl mutlu olabilirim? Fakat mutluluğun gölgedeki yanlarına baktıkça kendini dayatan acil sorular da vardır: Ne kadar çok insan, sırf mutlu olmaları gerektiğine inandıkları için mutsuz oluyordur acaba? Peki ya mutsuz olan ve sadece bununla değil bir de tüm toplumun mutluluktan mest olmuş görünmesiyle baş etmek zorunda olan onca insana ne demeli? Görünüşte mutlu olanlar mutluluklarında ısrar ettikçe, mutsuzlar kendileri dışlanmış hissetmezler mi?
İletişim YayınlarıKitabı okudu
Sevmek ve sevilmek için ancak şans senin yanındaysa riske girmeğe değerdi. Şansın kimsenin yanında olmadığı da aşikardı.
Sel yayınlarıKitabı okudu
Reklam
Toplumun bize “Başka türlü olmaz.” diye öğrettiği şeylere inandığımız oranda çocuklarımızı sakatlıyoruz, onları göremiyoruz, anlayamıyoruz, tanıyamıyoruz.
Çocuğa kendisine ait bir kişiliği yokmuş gibi davranmakla geline önceden getirdiği bir kişiliği yokmuş gibi davranmak, aynı şey.
Bir kadının, ancak bir erkek ve o erkeğin ailesi onu isterse, daha sonra da onu istemeye, ondan memnun olmaya devam ederlerse “sevilebilecek” bir insan olabildiği düşüncesi, küçükken içine yerleştirilir. Kadınların canla başla hizmetçilik etmesi bu şekilde sağlanır. Kadın, biliçaltında “İş yapmalıyım. İş yapmazsam beni sevmezler. Ve o zaman beni sevmemekte haklı olurlar.” diye düşündüğünün farkında değildir; o sadece, “Aa, olur mu, kadının görevi ama bunları yapmak!” der; kendisiyle birlikte tüm kadınları da hizmetçilikten sorumlu tutar.
İthaki yayınlarıKitabı okudu
...kızlarımızı sözde “evlendikten sonraki hayatları” için eğitiyoruz. Çocuk yahut yetişkin, kız yahut erkek, buna şahit olan herkese, kadınların erkeklerin hizmetçisi olmak için doğduğunu ve büyütüldüğünü, bir kadının hayatının bir erkeğin hayatını kolaylaştırmak için bu şekilde kurban edilmesinin normal olduğunu söylüyoruz davranışlarımızla. Kız çocukları sözde görevleri olan hizmetçilik bilincini içselleştirerek büyüyorlar; çünkü onlara öğrettiğimiz şey, kendilerinden menkul bir değerleri olmadığı, değerlerinin, başkalarının onlar hakkında düşüncelerine ve başkalarının onları isteyip istemeyeceğine bağlı olduğu, bir erkeğin ve erkeğin ailesinin, onu bu şekilde davranırsa, onları mutlu ederse ve onları mutlu ettiği ölçüde seveceği, isteyeceği.
Kız çocuklar ve genç kadınlar, aile ve toplum gücü karşısındaki edilgenlik sıralamasının en şanssız tarafında yer alırlar. Kurban edilmeyi öğrenmiş kadınların, kendilerinden başka kadınlara, özellikle de kendilerinden genç kadınlara kurban edilmeyi dayatması bu yüzdendir.
"Anne olmak istemeyen bir kadını, anne rolüne zorlamak insan toplumuna karşı bir suçtur."
İthak yayınlarıKitabı okudu
Reklam
Edebiyatla, sanatla, felsefeyle ilgilenip de çocuk'a kitlenin baktığı gibi bakmak imkânsızdır.
Sayfa 250 - İthak yayınlarıKitabı okudu