Neden bu dünyada bir şeyler yapmak gerektiğini, neden arkadaşlarımızın, özlemlerimizin, umutlarımızın, düşlerimizin olması gerektiğini hiç bilmiyorum. Dünyadan uzağa, gürültüsünü patırtısını, karmaşıklığım yaratan her şeyden uzaklara çekilmek bin kat daha iyi olmaz mıydı? O zaman kültürden de, hırslarımızdan da vazgeçerdik, karşılığında hiçbir şey elde etmeden her şeyi yitirirdik. Ama insan bu dünyadan ne elde edebilir ki? Kimileri için, hiçbir kazanan önemi yoktur, çünkü onların mutsuzluğunun, yalnızlığının çaresi yoktur. Hepimiz birbirimize nasıl da kapalıyız! Ötekinden her şeyi alasıya ya da onun ruhunun derinliklerini okuyasıya açık olsak bile, yazgısını ne ölçüde aydınlatabiliriz? Yaşamda yalnızız, can çekişmedeki yalnızlık tam da
insan yaşamının simgesi değil mi, diye geçiriyoruz içimizden. Yaşamak istemek, toplum içinde ölmek ne içler acısı bir zayıflık: Son anda avunabilir mi insan? En iyisi yapmacıklık ve göz boyamalar olmadan, tek başma, terk edilmiş durumda ölmektir. Can çekişirken, kendilerini tutup, etkileyici tutumlar sergileyen insanlardan tiksiniyorum. Gözyaşları ancak yalnızlıkta sıcaktır. Ölüm anında çevrelerinde arkadaşlarının olmasını isteyenler bunu korkudan, son anlarıyla yüzleşemediklerinden yaparlar. En temel anda, kendi ölümlerini unutmaya çalışırlar. Neden yiğitlik göstermez, neden kapılarım sürgüleyip, o korkutucu duyumlara sınırsız bir açıklıkla, sınırsız bir dehşetle katlanmazlar?