Evde yetiştirdiğiniz bitkilerden birinin yaprakları sararıp dökülmeye başladığında bunu sizi zahmete sokmak veya adımızı kötüye çıkartmak için bile bile yaptığını düşünmezsiniz. Bitkininzin bu “davranışını”size verdiği bir mesaj olarak yorumlarsınız: suyu, gübresi veya ışığı ya az ya da fazla gelmiştir; eksiklik mi var yoksa fazlalık mı diye anlamaya çalışırsınız. Çocuklar bitkilerden daha karmaşıktır ama daha çetrefilli değil. Görünüşteki kaprisleri gereksinimlerini açığa vurur; bir şey eksik kalmış ya da fazla gelmiştir. Ya davranışı sizi kışkırtma yönelik değilde bir sonuç, bir cevap, bir tepkiyse?
Heyecan ve korkunun arasındaki farkı yaratan başa çıkma kapasitemize olan inancımızdır. Başa çıkma becerilerinize inancınız yeterli ise orta derecede tehlikeler karşısında heyecan, inancınız düşük ise korku duyarsınız.
Bir aslan bir koyunu yerse bu haksızlık mıdır? Koyun açısından bu durum adil değildir. Hiçbir tahrik olmaksızın gaddarca ve kasten öldürülmüştür. Aslan açısından bakıldığında ise bu durum adildir. Aslan açtır ve bugünlük yiyeceği hak ettiğini düşünmektedir. Kim haklı? Bu sorunun nihai ve evrensel bir yanıtı yok çünkü haklılık algısal bir yorumlama, bir soyutlama, kendi kendine yaratılan bir kavramdır. Bir hamburger yediğinizde durum nasıl? Bu haksızlık mıdır? Size göre hayır. Dana açısından bu kesinlikle haksızlıktır. ( ya da haksızlıktı!) Kim haklı? Gördüğünüz üzere nihai “doğru” bir yanıt yok.
Kabul edilmeyen ya da açıklanmayan duygular bir araya gelip öfke patlaması olarak ortaya çıkma eğilimindedir. Sonuç olarak bastırılan duygular sakin kalmayı reddeder. Durum böyle olunca diğerlerini inciten küçük gerginlikler patlak verir.
Çocuk bir duygu hissettiğinde sizin kendinize sormanı gereken soru, "Onun içinde olup bitenlerin bilincine varmasına nasıl yardımcı olabilirim?" olmalı.
Çocuk anne babasının sağlamlığını görmek ister. Kendisi bir duygu hissettiğinde onların da birtakım duygulardan hem de güçlü duygulardan geçtiklerini ama yıkılmadıklarını görmek ister.
Bir çocuğun ihtiyaçlarını önemsemek, ona saygı duymak "her şeyi yapmasına izin vermek" ya da "bir şeyi kırdığında hiçbir tepki göstermemek" değildir. Hissettiklerimi paylaşırken onu çok sevmeye devam ettiğimi göstermektir.
Çocuklar kendi başlarının çaresine bakamazlar. İhtiyaç
duydukları yetişkinler kendi çocukluklarının esiri olup onlarla
ilgilenemediklerinde şaşkına dönerler. Hayatta kalmak, kendini kabul ettirmek ve sevdirmek için bu küçücük çocuklar kendileriyle ilgilenen kişilerin istedikleri davranışları göstermeye başlarlar. Kimse onlara bakmaya gelmiyorsa ağlamamayı öğrenirler, hatta meme emerken bunun annelerini korkuttuğunu hissettiklerinde daha yavaş emmeye çalışırlar. Kendi duygularını, ihtiyaçlarını bastırır, "uslu" olmaya ve anne-babalarını gururlandırmaya çalışırlar. Ama bunu yaparken kendi duygularını siler, kendilerine güvenmez ve dış dünyayı düşman olarak görmeye başlarlar.
Kendi çocukluğumdaki duygularım çözülmedikçe çocuğumun
gerçek ihtiyaçlarını anlayamam. Ya uzun zamandır
beni zorlayan bu ihtiyaçları bir şekilde kendi çocuğuma
yansıtırım ya da kendi acımı hissetmemek için onun ihtiyaçlarını
da görmezden gelirim.