Kâhin, görebilen tek gözüyle aynaya baktı ve uzun boylu, çekik gözlü o adamı
gördü. Bunu görmek, kendisi gibi diğerlerinin de içinde yaşadıkları o dünyadaki asıl hakikati görmek demekti. Gözün görevi görmek değil, hakikati görmek
olduğunu söyleyen âlim aklına geldi. Hakikati gören gözün başka hiçbir şey
görmesine gerek yoktu. Yedikule kâhininin yegâne gözüne de bu şekilde perde
indi. Ama kör olmasına rağmen hiçbir şey görmüyor değildi. Gözlerinin ona
gösterdiği yegâne şey, o uçsuz bucaksız karanlıktı. Tıpkı sessizliği dinleyen
Eflatun gibi, kâhin de sustu. Belki de susmak, gerçeği anlatmanın tek yoluydu.