Hayatının sonuna yaklaşmış bir insan olarak, zaten çoktan beri kaybettiğim yaşama sevincini, bu sınıflar üstü hakikatlerin taharrisinde buluyorum. Bu itibarla, mezarların ötesinden seslenir gibi seslenebilirim çağıma, daha doğrusu ûlkeme. Ama okunur muyum, sesim duyulur mu? Meşhur bir adam da değilim, kalabalığın benimsediği edebî bir nevi de temsil etmiyorum. Ne romancıyım, ne şair, ne tarihçi. Sadece dürüstüm, çok okudum, çok düşündüm. Beşerî ihtiraslardan uzaklaşmışım: Bütün bu vasıflar bir düşünce adamının hamurunu yapar...
Biliyorum ki, kabiliyetlerimden çok, hadiselerin sırtma yüklediği bu entelektüellik misyonunu, yani her şeyi kendi gözümle görmek, hakikatleri pervasızca çağımızın suratına haykırmak misyonunu başaracak güçte değilim."
Okumaktan hangi hakla söz ediyoruz? Okuma terbiyesin den önce, çok daha mühim, çok daha acil disiplinlere muh tacız. Böyle bir ruh hâleti içindeki insanlar nasıl, neyi okuya bilirler? Büyük bir yazarın tek satırını anlamaları imkânsız.
Kendini yığın hâline getiren bir millet pâyidar olamaz. Tek kaygısı para olan bir yığın yaşayamaz. Düşünceyi kü çümsüyoruz. Kitaba harcadığımız parayı, atlar için harca dığımızla kıyaslarsak, yerin dibine girmemiz gerekmez mi? Kitap sevene, kitap delisi diyoruz. Kimseye at delisi dediği miz yok. Kitap yüzünden sefalete düşen görülmemiş. At ug runda iflas eden edene.
Son Röportaj
Barış Manço:Bizler genel anlamda elimizdeki şeylerin kıymetini onu kaybettikten sonra anlıyoruz ama iş işten geçiyor çoğu kere. Ihtiraslarımız, hırslarımız insani değerlerimizin, insana yaraşır kabiliyetlerimizin önüne geçiyor. Hayatın ve dolayısıyla kendimizin fani olduğunu unutmazsak, elimde ne kadar olduğunu bilmediğimiz zamanı kendimizi ger çekleştirmeye ve eser ortaya koymaya ayırırız. Hayatın böyle kıvranıldığı bir toplumda, bir ülkede, bir dünyada da sevgi ön plana çıkar.
''İğrenç zevkinden yoksun kaldığı ya da acınası mutluluğunu kaybettiği için kendisini çetin sınavlardan geçiyormuş sanan insanlar...''
Augustinus, İtiraflar
Sizler arasında aylak aylak dolaşan başkalarının geçimiyle geçinen, onları sömüren o kadar çok asilzade vardır ki servetlerine servet katmak adına onların kanlarını sülük gibi emerler.