Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.38
Mustafa Serkan Öztorun
Mustafa Serkan Öztorun
@nyserko1
Sosyal Bilgiler Öğretmenliği
SDÜ
4/4
22
Öğrenci
Konya
Konya, 27 Mayıs
128 okur puanı
Nisan 2020 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitaplar
Okuma Hedefleri
Ölmeden okunacak kitap.
Marcus Aurelius Antoninus Augustus (26 Nisan 121 – 17 Mart 180) 161 - 180 yılları arası Roma İmparatoru. 96 - 180 yılları arasında görev yapan Beş İyi İmparator'dan sonuncusudur ve aynı zamanda en önemli Stoacı filozoflardan biri olarak kabul edilir.
Eserini yolculukları sırasında yazdığı bana göre hayat hakkında tavsiye niteliğindeki cümlelerden oluşan muhteşem bir kült! Kitabı okumakla yetinmeyip Aurelius'un düşüncelerini zihnimize hapsedip uygulayabilirsek daha erdemli ve mutlu bir yaşama ulaşacağımızı düşünüyorum.
Bu kitap 7'den 70'e herkese hitap ediyor. 10 yaşında okula giden bir çocukla 90 yaşında hayatının son aşamasına gelmiş ihtiyar insana bu kitabı okut, ikisini de aynı ölçüde etkiler.
Yaşam hakkında kaygıları olan, zorluklara karşı nasıl baş etmesi gerektiğini bilmeyen yakınlarınıza bu kitabı hediye ettiğinizde size teşekkür edip kendisine iyilik yapıldığını söyleyecektir. Çünkü ölüm, erdem, cinsellik arzular her konu hakkında tecrübelerinden bahsediyor.
1 puanı nerden kırdığımı soracak olursanız kitapta erdemle ilgili söz tekrarlarına düştüğü kısımlar vardı. Onun harici 10 numara 5 yıldız. Okuyun, okutturun!
Çok sağlam kaynak.
Kitabı Sosyal Bilgiler Öğretmenliği-Türkiye Cumhuriyeti Tarihi dersi için sevdiğim hocamın tavsiyesiyle aldım. İçindeki bilgiler kaynak gösterilerek ve ek bilgiler verilerek olayların ana hatlarıyla bize sunulmuş.
Eğer Türkiye Cumhuriyeti tarihini bütün açıklıklarıyla öğrenmek istiyorsanız kesinlikle kitaplığınıza eklemelisiniz. Tarihi seven her kişinin mutlaka okuyup bitirmesi gereken kitap.
Başlangıcından Günümüze Türkiye Cumhuriyeti TarihiTemuçin Faik Ertan · Siyasal Kitabevi · 2011175 okunma
Bu kitabı övün!
Stefan Zweig'i nasıl keşfettiğimizi hepimiz biliyoruz. Satranç, olağanüstü bir gece gibi kült olmuş kısa hikayelerle tanıdık ustayı. Fakat kimse bize Joseph Fouce'den bahsetmedi.
Gerçek olaylardan alınmış Fransız İhtilali, jakobenler ve kralcılar arasında gerçekleşen siyasi mücadeleler müthiş bir şekilde anlatılmış. Kitap biyografi niteliğinde olduğu için asla okumamazlık yapmayın. Biyografi kitaplarını (eskiden) sevmeyen biri olarak şunu söyleyebilirim. Bu eserde sizi tatmin edecek bütün konular mevcut. Ama daha da önemlisi siyasi mücadelelerin insana neler yaptıracağını ve salt kazanmak uğruna ne gibi insancıl duygularımızdan gözümüzü kırpmadan vazgeçebileceğimizi tüm gerçekliğiyle anlatıyor.
Bu kitabı okuyun ve sevdiklerinize önerin!
Okur Takip Önerileri
İlber Ortaylı hocamız, muhteşem bir bilgi birikimiyle olayların ana hatlarını ele alarak kısa notlar halinde bu güzel eseri bizlere sunmuş.
Kitabı okurken İlber Hoca'nın sesiyle okudum diyebilirim. Kendine has samimi bir konuşma üslubu olduğunu biliyoruz. Bunu kitabında hissetmek okumamıza ayrı bir tat katıyor. Üstelik tarihi olayları değerlendirirken dikkat etmememiz gereken hususlara ve tarih yazıcılığı konusunda üstüne düşmemiz gereken görevler olduğuna da dikkat çekiyor.
Ölümcül virüs sonrası hayata bakış.
Kitabın giriş kısmında ailesiyle birlikte tehlikeli işler sonucu büyük bir laboratuvardan kaçmaya çalışan bir adama tanıklık ediyoruz. Daha sonra olaylar çoki lginç ve macera dolu yerlere çıkıyor.
Kitabın dili son derece akıcı ve hiç zorlamıyor. Betimlemeler çok fazla. O anı aklınızda canlandırarak yavaş yavaş okursanız kendinizi karlı alanlarda uyku tulumunun içinde uyumaya çalışırken bulabilir ya da Abagail Ana'nın dizlerinin önünde yanmakta olan ateşi seyrederken...
Kitaptaki karakterler, özellikleri ve yaşadığı olaylar beni en çok içine çeken kısım oldu. Kitabın kapağına bu kişiler gerçek olaylardan esinlenerek yapılmıştır dese inanmamazlık etmezdim doğrusu. Nick Andros ve Tom Cullen''in dostluğu mükemmeldi! İkisinin de doğuştan gelen kusurlarına rağmen bizlere nasıl dostluk dersi verdiğini gözlerinizle göreceksiniz. Harold'un geçmişte insanlar arasında dışlanıp onu geri plana atmaları ve çevresinden gram sevgi görmediği için yaşadığı sıkıntılar, sonrasında kibir ve nefret sahibi biri olup nasıl yükselişe geçtiği...
Herkesin okumasını tavsiye ederim. Stephen King severler zaten okusun. Fantastik severlerinde kütüphanesinde bulunması gerekir.
Var olsun içimizdeki Kırmızı Sakallılar!
Yaşar Kemal'in toplumcu dünyasına adım atmak için mükemmel bir başlangıç yapmışım. O dönemin zorlukları göz önüne alınarak incelendiğinde muhteşem bir yazar olduğu gözler önüne seriliyor. George Orwell'ın Türkiye şubesi olan masalsı, muhteşem esere göz atalım.
Öncelikle 7'den 70'e herkese hitap ettiğini söyleyebiliriz. Tıpkı
Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal KarıncaYaşar Kemal · Yapı Kredi Yayınları · 201710,2bin okunma
Hayatımdaki en güzel yolculuk.
Öncelikle bu eserle geç tanıştığım için kendimden özür diliyorum. Hobbitlerle olan maceram beni derinden etkiledi. Yeri geldi onlarla karanlık ormanlarda sabahladık yeri geldi Elf kralının zindanlarından kurtulduk. Her yönüyle mükemmel bir eserdi. Kitabın önsözünde Tolkien'in oğlu Christopher, Hobbit'in yazılış aşamasından bahsediyor. Babalarının kendilerine yazdığı fakat ilerleyen zamanlarda dünyanın en iyi fantastik serisinin başını çektiğini kimse bilemezdi. Bir gece ansızın eline kağıt almış ve tüm dünyayı etkileyecek, filmlere, oyunlara konu olacak karakterlere ve orta dünya evrenine imzasını basmıştır.
Masalsı ve basit dilde yazıldığı için 12 yaşındaki çocuklar bile rahatlıkla okuyabilir. Ama hitap düzeyi 7'den 70'e herkes. Muhteşem betimlemeler sayesinde kendinizi o dünyada hissediyorsunuz. Hobbitlerin kukuletaları, karanlık ormanların sarsıcı ve ürkütücü ortamı gözünüzde canlanıyor.
Bilbo Baggins, Gandalf, Meşekalkan Thorin, Dori, Nori, Oin, Gloin, Fili, Kili, Bombur, Bifur, Bofur, Dwalin, Balin eşliğinde epik yolculuk başlar. Hobbit kovuklarında şarkı söyleyip içeceklerini yudumlarken kendilerini korkunç tehlikelerin eşiğinde bulacaklarından habersiz eğlencelerine devam ettiler. Tehlikeli bozkırlarda yapayalnız, başka kimseden yardım alma umutları olmadan...
Bu eser için tek söylenecek kelime okumak! Hobbit böyleyse diğer kitapların okuma zevkini siz düşünün.
Hoşcakal Rüya Lordu.
Neil Gaiman; bize basit bir çizgi roman kurgusu sunmadı. Tarihten, felsefeye, edebiyattan sanata kadar pek çok konuyla birlikte edebi bir yolculuğa çıkardı. Bu yolculukta Rüya Lordu Morpheus, cehennemin kapılarını kapatan Lucifer gibi özgün ve sıradışı karakterlere de tanık oluyoruz.
Bu seri kesinlikle basit bir çizgi romandan ibaret değil! Her cümlesi üstüne düşünülcek seviyede. Hele ki kitaptaki bazı hikayeler üzerine sayfalarca yazı bile yazılabilir. William Shakespeare'in rüya lorduyla yaptığı anlaşma, her 100 yılda bir Morpheus'un karşısına çıkıp ölmeyi reddeden Hob Gabling'in konuşmaları bu seride en çok dikkatimi çeken konulardı.
Çizgi romanlarla aram iyi olmasa da bu seri hakkında söylenecek pek söz yok. Tamamıyla başyapıt. Korku edebiyatının bilindik ismi Stephen King'in önsözleriyle karşımıza çıkıyor. Sakallı abimiz Patrick Rothfuss'un da şiddetli önermesini görüyoruz. Global ortamda çok dikkat çekmiş bir eser.
Eksik yönleri diyemesem de içimde bazı şeyleri tam hissedemediğim kısımlar oldu. Bunlar: Ölümsüzlere ayrılan kısım son derecd azdı. Sandman her ne kadar havalı ve soğuk bir tipleme olsa da kendisinden 10 ciltlik bir esere göre çok az bahsedildi. Gaiman'ın özgün tarzı bunu gerektirse de konudan konuya atlanılan kısımlarda okumamı ve geçmişteki olayları hatırlamamı zorlaştırdı. Keşke bazı karakterlerin ismini ve özelliklerini bir kağıda yazsaydım dediğim kısımlar oldu. Yine de eseri sevip çok kopmazsanız sizin için sorun teşkil etmeyecektir.
Geriye sadece 2 cilt kalıyor. Sandman macerasına uzun bir ara verip bu yolculuğu erkenden bitirmek istemiyorum. Teşekkürler Gaiman, hoşcakal Rüya Lordu!
Lucifer'in hediyesi
Morpheus'un yolu eski bir tanıdıkla tekrar kesişiyor. Geçmişte yaptığı bir hata yüzünden cehennemin ana kapısından girmek zorundadır. Lucifer'in beklenmedik tepkisi ve hamlesi sonunda hikaye bambaşka bir yöne varır. Morpheus önemli tanrılar ve ölümsüzlerle çetin bir pazarlığa girişecektir.
Sandman özgün yapısıyla okuyucu tanrılar arasında gerçekleşen komik diyaloglara ve aynı zamanda merakı dinç tutan senaryosuyla bizi etkilemeye devam ediyor. Özellikle Lucifer karakteri benim favorilerim arasına girmiş vaziyette. Sadece şu sözü bile yeri yerinden oynatıp şimdiye kadar cennet, cehennem, şeytan tanrı arasındaki ilişkiyi özetler nitelikte: "Cennette kulluk edeceğime, cehennemde hüküm sürerim."
Bu kitapta bol bol aksiyon sahnelerine tanıdık olamıyorsunuz. Aksiyondan ziyade altı çizilcek diyaloglarla tanrılar arasında gerçekleşen konuşmalara tanık oluyorsunuz. Ayrıca Morpheus karakteri çok havalı ve kelimenin tam anlamıyla gurme.
Bilgi Hazinesi
Üniversite kütüphanesinde bulduğum mükemmel eserden bahsedelim. Eski çağlardan günümüze kadar edebiyatta sözü geçen önemli unsurları, yazarları çok detaylı olmasa da konu hakkında genel olarak bilgi veren bir kitap. Yunan tragedyalarından Anglosakson edebiyatına uzanan bilgi hazinesi. Bu kitabı okuduğunuzda dünyayı etkilemiş önemli yazarlar hakkında bilgi sahibi olacaksınız. Ahmet Hamdi Tanpınar, Yaşar Kemal gibi yazarların da listede adı geçmesi gurur verici. Edebiyatın yüzyıllara göre değişimiyle beraber o dönemlerde geçen farklı bilgilere de şahit oluyorsunuz. Yazarların kısaca hayatlarından bahsetmeleri de etkili olmuş. Kesinlikle tavsiye ediyorum. Tek sıkıntısı fahiş bir fiyatla satılması. Umarım fiyatlar için bir düzenleme gelir.
Kitapta anlatılmak istenen her neyse onu içime işleyemedim. Atladığım her sayfada karakterleri çözümlemeye çalıştım, olmadı. Zebercet'deki yalnızlığı anlamaya çalıştım. Okuduğum satırları ikinci kez tekrar okudum. Hep bir şeyler eksikti. Bu tür ağır ve derin eserleri çok sık tercih etmememin etkisi de kendini göstermiş olabilir. İlerleyen zamanlarda bu büyük yazara bir kez daha şans vereceğim.
Grange yine şaşırtmadı!
Öncelikle kitapta bol bol mitoloji, psikoloji ve tıbbi terimler ön plana çıkıyor. Kitapta ana unsur polisiye olsa da Grange'nin bize sunduğu bilgi hazinesinden yararlanıyoruz.
Müthiş betinlemeler Fransa sokaklarında dolaşıyormuş gibi izlenim veriyor. Kendinizi ekip arkadaşlarınızla katili Paris sokaklarında arıyormuş gibi hissediyorsunuz. Diğer kitaplarına göre sayfa sayısı fazla. Bu durum bizi sıkmak yerine kitapla olan bütünleşmemizi daha da arttırıyor.
Benim heyecanımı doruk noktasına çıkaran etkenlerden biri: seri cinayetler işleyen katil ile ilgili belirgin detaylar açığa çıktığında karakterler arasındaki diyaloglar nefes kesiyor.
Kitabın son 50 sayfasında her Grange eserinde olduğu gibi nefesinizi bile işitemeyecek konumda bir sessizlik oluşuyor. Heyecan ve adrenalin 2 katına çıktığı için sayfalar daha hızlı çevriliyor. Şahsen benim gözlerim kan çanağına döndü.
Bu kitap hakkında yapacağım tek olumsuz eleştiri: bazı tesadüfler sıradışıydı. Ana karakterimizin sürekli şansının sürekli yaver gitmesi.
Çok sıkıldım, hadi biraz kötülük yapalım.
Hakan Günday, 24 yaşında çıkarmış bu eseri. Bizim vize, final, mezun olma heyecanı diye kendimizi yırtıp ağladığımız zamanlar adam neler ortaya koymuş neler. Bana bu eseri bir cümleyle özetle deselerdi, hayata küsmüş iki gencin anlamsızlıklarına anlam aramaları olurdu. Tabi bu anlam arayışları bazı noktalarda kanımı dondurmama sebep oldu. Mesela
Kara kule adına...
Düşünün bir roman yazıyorsunuz. Karakterlerin özelliklerini, önemli detaylarını belirliyorsunuz. Acaba bu yazdıklarım tutar mı tutmaz mı derken, bir de bakmışsınız oluşturduğunuz karakterler kapınızda belirmiş :) Gilead'lı Röland'ın buz gibi soğuk gözleriyle Stephen'a bakması gibi kendi oluşturduğunuz karakterler aynı şekilde kapının eşiğinde size
Kurtlar geliyor!
Stephen King'in kamyonet çarpması sonucu ağır yaralandığı, bir çok sıkıntıya rağmen yazarın bitirmekte zorlandığı kitap. Calla'nın Kurtları.
Gilead'lı Röland önderliğindeki silahşorlar kara kuleyi ararken kendilerini Calla kasabasında bulur. Bu kasabada her 22 senede bir tekrarlanan felaket vardır. Felaketin adı Kurtlardır! Kasabalılar, yüzlerce
Düşünce Dehlizleri
Deneme türünün en büyük ustasını okurken kendimi engin denizlerde yüzen bir dalgıç gibi hissettim. İlk başlarda denizin yüzeyinde güneşin tadını çıkarırken, zamanla Montaigne'in hipnotize edici düşüncelerine kapılıp metrelerce aşağıya dalıyorsunuz. Her dalış yeni ufuklar gördürüyor bize. Bir de bakmışsınız denizin dibinde karanlığa gömülüp gitmişsiniz.
Yüzlerce yıl önce ifade edilen düşüncelerin günümüzde etkisini yitirmemesi ne büyük şey. Okudukça düşünce dehlizlerinde sürükleniyoruz. Bazı kısımları okurken kendi yaşamımdan o kadar çok izler gördüm ki " bu kadar da olamaz." dediğim oldu.
Başucu kitabım olacaksa bu kesinlikle denemeler olurdu.
Okuyup bir köşeye bıraktığınız kitaba Montaigne gizlice gelip bir şeyler daha ekliyor sanki zaman zaman
14 yaşında Röland, İlk aşkı Susan Delgado. Cuthbert ve Alain.
Bana göre serinin en sağlam kitabı olabilir. Mono Blaine macerasından sonra Röland'ın karanlık geçmişi gözler önüne seriliyor. Röland'ın gençlik günlerine gidiliyor. Tabii ilk aşkına da.
Röland'ın beraber büyüdüğü iki arkadaşı, Alain ve Cuthbert'le birlikte uzun, keyifli bir yolculuk başlıyor. Henüz 14 yaşında olmalarına rağmen silah kullanma
Öğrenciler durumu kabulleniyor. Silahşör öğretiyor.
Silahşör ve öğrencileri, maceraya Orta Dünya'nın harap olmuş diyarlarında devam ediyor. İnsanlık sıfır noktasına gelmiş. Çoğu yerde savaş, ölüm ve vahşet var. Terk edilmiş sokaklar, yolkesenlerin yaşadığı yer altı şehirleri, cüzzamlı insanlar... Teknoloji bittiği için her yerde hurda olmuş makinelerin izleri var. Kocaman çöp tenekesindeki fareler
Röland ve 3 arkadaşı.
Orta Dünya'dan gelen bir yolcu... Onun dünyasında masanın etrafında şövalyeler değil silahşörler oturuyor. En sert eğitimlere, çetin mücadelelere göğüs gerip kendini kanıtlamış kişiler. Onlardan birinin yolu bizim dünyamıza düşüyor. Onun adı Röland Deshain! Üstelik bu sefer yalnız değil.
Düşünsene ne olduğunu bile anlamadan içine giren bir
Kara Kule'ye giriş.
Yazılma süresi 30 yıla kadar dayanmış Kara Kule serisinin ilk kitabıdır kendileri. Stephen King bu eserinde, konu olarak kıyamet sonrası dünyayı ele almış.
Çoğunluğu Ronald adlı silahşörün Siyahlı Adam'ı kovalamasıyla geçiyor. Ronald'ın önemli ve görünürde tek bir amacı var. Kuleyi bulmak. Bu arayış farklı yolculuklara, tehlikeli düşmanlara ve çözülmemiş gizemlere çıkacak.
Kitapta anlatılan bazı olaylar geriye doğru gidiyor. Aklımızda soru işaretlerini yok edecek bir şeylerin olmasını beklerken tam tersi durumla karşılaşıyoruz. Bu durum merak duygusunu üst seviyede tutuyor. Böyle olması fantastik okurlar için güzel bir şey tabi. Bundan sonraki 6 kitap biraz gözümü korkutsa da bu uzun soluklu maceradan kendimi alıkoymak istemiyorum. Üstelik Yüzüklerin Efendisi, İyi Kötü ve Çirkin gibi kült olmuş sanat eserlerinden esinlenmiş.
Aşk mı savaş mı? Üçüncü bir seçenek yok.
Bize ne yapacağımızı söyleyen dijital makineler, hayatımızı yönlendiriyor özgürlüğümüzü elimizden alıyor. Üstelik bunların başında vatansever gibi görünen, kendi menfaatları uğruna istediklerini elde etmeye çalışan sözde devleti yönetenler var.
Baş karakterimiz özgürlüğüne kavuşmuş bir halde İsveç'in doğa güzellikleriyle karısıyla başbaşa vakit geçirirken evine gelen telgraf 2 günde iç dünyasını büyük bir karmaşaya sürüklüyor. Bir yanı şuan yaşadığı tehlikeden uzak, güvenli bir hayatın tadını çıkar derken, diğer yanı "sana verilen sorumluluğu yerine getir git ve erkek gibi savaş!" diyor.
Okurken acaba ben olsam ne yapardım, dedirten bir hikaye. Zweig savaşlara olan protestosunu ilginç bir şekilde yansıtmış. Bir oturuşta okunabilecek bu kitabı herkesin okumasını tavsiye ederim.
İçimizdeki Şeytan'ı kabullenip, gerçeği görmek dileğiyle.
Sabahattin Ali'nin bu eseri genel olarak Türkiye insanının sorunlarını ele almış. Yapılması doğru olmayan davranışları kabullenmeyenleri ,(arka kapakta belirtildiği gibi) hakikati görmekten kaçınıp buna başka anlamlar yükleyen insanlara değinmiş. Kendini bilge sanan insanların; sorgulamayan, kendilerine itirazsız inanacak ve düşünmeden harekete geçecek insanları kullanan hödüklerden bahsetmiş. Bütün bunları kendi çıkarları için kullanan kişilerin aslında bir halt olmadığını da gözler önüne sermiştir.
Kürk Mantolu Madonna'dan çok az da olsa izlerin görüldüğünü düşünüyorum. Raif Efendi'deki masumiyet duygusu bizim Ömer'e de geçmiş sanki. Macide'nin yaşadıkları ve bunlarla mücadele etme şekli oldukça etkileyiciydi.
Gözüme batan diğer nokta 1940 Türkiye'sinde görülen siyasi olayların günümüzde hala devam etmesi, 'bir arpa boyu kadar yol alamadığımızı' gösteriyor. O zamanın sorgulamayan, olaylara dar bakışıyla bakan insanlar günümüzde çok daha fazla.
Sabahattin Ali'nin öldürülmesinin bu eserden sonra beklendik bir olay olacağını anlıyorsunuz. Onun parlak fikirlerine tahammül edemeyen insanların kendileri gibi aptalca çözüm yolunu seçmeleri olasıydı. Siyasete girmiyor ve aydınların kendilerini rahat rahat ifade edebileceği bir Türkiye diliyor, bu eseri herkesin okumasını tavsiye ediyorum.
Birbirinin aynı, sıkıcı hayatlar yerine uçmayı yeğlerim.
Ben balık yemek istemiyorum, uçmak kendimi aşmak istiyorum. Sınırlarımın ötesi olmadığını ve bunu diğer kuşlara kanıtlamak istiyorum. Neden beni dışladılar? Sırf onların belirlediği kurallar çerçevesinde yaşamayı istemediğim için mi?
Otorite ve merasimlerle çevrili yirmi birinci yüzyılında, özgürlük boğulmak isteniyor. Görmüyor musun? Dünya yalnız güvenli hale getirilmek isteniyor, özgür değil.
Martı Jon, sürünüm içinde klasikleşmiş martı hayatından bıkacak, bir martının yapmaması gerekenleri yapacak. Gökyüzünün derinliklende delicesine kanat çırpacak. Diğer martılar, yaptığı şeyin değerlerimize aykırı olduğunu ve ona balık yakalayıp denizin yüzeyinde uçması gerektiğini söyleyecekler. Jon, onlara bu döngüde neden kısılıp kalacağını söylese de işe yaramayacak. Daha farklı aktiviteler yapmalı, akrobasik taklalar atmalı... Kendi çizgimizi aşmalıyız. Ancak öyle yaşamın tadına bakabiliri.
Jon, dikkat çekecek. Bir sürü öğrencisi olacak. Saatte 300 km hızla uçtuğu zaman bir martının ulaşacağı imkansız sınıra ulaşacak. Çünkü ondan önce bir martının uçabildiği en hızlı rakam saatte 70 km'ydi.
Bütün martılar ona başka anlamlar yükledi. Kimi onu ilah yaptı kimi tanrı martının çocuğu. Jon onlara sakin olmalarını söyledi. Yaptığı her şeyin kendini aşmakla ilgili olduğunu bunun mümkün olacağını söylese de işe yaramadı. Onu putlaştırdılar. Her yerde heykelleri, göz renginin hangi renk olduğu, onun bir efsaneden ibaret olduğu... Oysa onun amacı bu değildi.
Hasan, üzümlü kekim...
Afkanistan doğumlu Amerikalı yazar Halit Hüseyni'nin ilk romanı. Bir Afgan tarafından yazılan ilk İngilizce Roman. The New York Times'ın en çok satanlar listesinde bir numara olması
Afkanistan'ın Babil şehrinde başlayan hikayemiz Hasan'la Emir'in masum dostluğunu gözler önüne seriyor. Okuma yazma bilen Emir'in dağın tepesine çıkıp Hasan'a
Kim istersen o olurum. Yeter ki sev beni.
Chuck Palahniuk'un okuduğum ilk eseriydi. Rahatsız edici cümleler eserde çokça yer edinmiş. Hassas insanların okurken zorlanacağı bir kitap olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Sonuçta yeraltı edebiyatı denince akla gelen isimden bahsediyoruz. Cinsellik, küfür, lgbt temalarına yer verildiğini belirtmek gerekir.
Kitabın konusu: Kusursuza yakın güzelliğiyle mankenlik yapan Shannon ablamız bir gün kaza geçirir ve çenesi büyük ölçüde hasar görür. Bu da hayatında artık mankenlik yapamayacağı anlamına geliyor. Bundan sonraki yaşamını peçe takarak geçirecek olmasının yanısıra hastanede tanıştığı Brandy, sevgilisi Manus ve en yakın arkadaşı Evie'yle birlikte başına gelecek olaylar çok şiddetli olacaktır. Sırlarla ve sürprizlerle dolu olan bu kişilerin her birini Görünmez Canavar olarak nitelendirebiliriz.
Yazar bu eserde 21.yüzyıl insanının güzellik algısını eleştirmiş. Herkesin birbirinden daha güzel olmak için uğraştığı bu zamanlarda kendi fizyolojik unsurlarından vazgeçip normal insanda olmayan bedenlere ulaşma isteklerini ağır biçimde eleştirmiştir. Dolgular, elmacık kemiği ameliyatı, silikonlar, daha güzel bir burun.
Ben bir süs bebeğiyim... bana güzelliğimi geri ver.
Güzellik salonları, makyaj malzemeleri, estetik operasyonları için hayatınızı hiç edeceksiniz.
sevdiğim alıntılar:
İstediğimiz her şeyi, istemeye eğitildiğimiz için istiyoruz.
Seni seven kişiyle, senin sevdiğin kişi asla aynı insan değildir.
Kendinizi sürekli olarak dönüştürüp kullanışlı hale getirmelisiniz.
Stephen King'in Medyumu!
Şiddetli ifadeleri ve kurgusuyla ön plana çıkan bir kitap. Gerilimden bahsetmeye gerek yok, kitabın yazarı zaten Stephen King. Jack Torrance karakterinin ani öfke değişimleri, Danny'nin sıkıntılı iç dünyası ve onca kötülüğün içinde hala oğlunu ve kocasını düşünen Wendy... Strephen King'in en önemli eserlerinden birini okuduğum için mutluyum. Macera The Stanley Hotel'de bitti derken yazarın 2011'de Medyum'un devamı niteliğinde olan Doktor Uyku'yu yazması insanda merak uyandırıyor. Bunlar bir yana kitabı okurken olayların içine giren siz oluyorsunuz. Özellikle 217 numaralı odada yaşananlar beni iliklerime kadar gerilimi hissetirdi diyebilirim. Dünyada böyle bir mekanın gerçekten var olması araştırmacı ruhunuzu da ön plana çıkarıyor. Bir anda kendinizi vikipedi'de meşhur oteli araştırırken buluyorsunuz.
Grange kadar olmasa da okuması bir nebze keyifliydi. Okuduğum ilk Harlen Coban romanıydı. Kendine has bir tarzı olduğunu konuyu çokta uzatmadan girdiğinde anladım. Anlatım çok basit ve yalındı. Eksik bulduğum yönler: daha fazla akıl oyunu veya bulmacalar bekliyordum. Bu durum beklentilerimin çok altındaydı.
TANRIYA İNTİKAM BORCUM VAR, BENİ BUNUN İÇİN GÖNDERDİ.
19 yaşındaki gencin en mutlu gününde hayallerinin suya düşmesiyle bizleri derinden etkileyecek olay örgüsü başlıyor. Umut, beklemek ve intikam kavramları bu romanı oluşturuyor desek yeridir.
Betimlemeler o kadar güzeldi ki sanki Chetau d'lf şatosundaki karanlık ve ürkütücü hücrede kapana kısılan benim.
Edmond Dantes, okuduğum romanlar arasında en hayran kaldığım karakter diyebilirim. Yaşama hırsıyla intikam hırsı nasıl birleştirilir, nasıl güçlü insan olunur bunu anlattı. Tabi tüm bunlara Rahip Faria sayesinde sahip oldu desek yeridir. Üstelik Fransa, Bonapartçılık, biraz da Osmanlı'dan izler taşıyan bu roman tarih bilgisiyle de bizleri aydınlatıyor. Uzun lafın kısası içimdekileri tam olarak yazıya dökemesem de kesinlikle her kitapseverin kitaplığında bulunması gereken bir eser. Hayata küsecek olursam ya da saçma sapan sebeplerden dolayı kendimi üzecek olursam bu kitabı açıp Edmond Dantes'i, Denizci Sinbad'ı ve eşsiz Monte Kristo Kontu'nu hatırlayacağım.
Monte Cristo Kontu (2 Cilt Takım)Alexandre Dumas · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202025,7bin okunma
Siyaset Felsefesi
Çok uzun zaman önce söylenen her sözün günümüzde karşılıklarını bulması ve bazı konular üzerinde güncelliğini koruması insanı şaşırtıyor. Platon hocası Sokrates aracılığıyla iyi devlet nedir ve nasıl kurulması gerektiğini anlatıyor. Bize göre iyiden kastımız ne? İnsanların özgürce yaşayıp nerede ne yapacaklarına kendileri karar vermesi, halkın refah durumunun güçlendirilmesi gibi etkenler mi yoksa Platon'un deyimiyle: Bilimin ışığında aydınlanarak, eğrilikten uzak kalıp aydın bir filozofun belirlediği kurallara uyarak mı? Kitabı okurken objektif olmakta en önemli hususlardan bir tanesi. Belirlediği ideolojiyi hazmetmek ve iliklerimize işletemiz lazım.
Böyle aşk olur mu demeyin. Oluyormuş. Bazı kısımlar beni gerçekten hayrete düşürdü. Aşk dediğimiz şey eğer ki çok şiddetli ve güçlüyse insanda bırakacağı etkiyi bu metin en iyi şekilde gözler önüne seriyor. Ama bir de bu aşkın karşılıksız sevgi dediğimiz bir illete dönüşmesi (bizim açımızdan) insanı üzüyor.
Bilinmeyen Bir Kadının MektubuStefan Zweig · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2022224,4bin okunma