Bu konular yeni yeni konuşuluyor. İçkisi, sigarası... Rahatsız oluyor musunuz?
Okullarda savaşlar okutuluyor ama bilmedikleri Atatürk'ün insan yönü. Her şeyden evvel insan o. Bu yüzden de rahatsızlık duymuyorum. Çok büyük bir asker, çok büyük bir devlet adamı, çok büyük bir devrimci. Atatürk'ün rakısından bahsediliyor. Stresini atmak için içiyormuş,muazzam sofraları filan anlatıyorlar. Onları hatırlıyorum, o sofralar imtahan sofrasıydı. Fikir alışverişi yapılırdı.
... O kadar ki gecenin sırrına vakıf olanlar mutlu uyuyanlar değil mutsuz uyanıklar. Gecenin sırrı kapılarını ancak acı çeken kalplere açıyor. Bu yüzden geceler uykudan çok uyanıklık taşıyor.
18. yüzyılın ortalarından bu yana "Serendipli Üç Şehzade" masalından yola çıkılarak türetilmiş bir sözcüğü var İngilizcenin: Serendipity; aranmakta olmayan değerli/hoşlanılır bir şeyin insanın karşısına çıkıvermesi anlamında kullanılan... Elbette, aranmayan şeyin bulunması, olacak şey değil. Ne var ki, "aranmama"yı o anda "aramakta olmamak" ya da "aranması gerektiği düşünülen yerde aramakta olmamak" diye yorumlarsak, bir çok kişinin bu "Serendiplilik"ten (az ya da çok) pay aldığını kestirebiliriz. Serendip yağmuru benim de tarlama yağmıştır ara ara.
Sinema gelişimi içerisinde farklı dönemlerde bir çok akımın etkisinde kalarak şekillendi ama bazı yönetmenler var ki tek başlarına bir akım gücüne sahipler. Kieslowski de benim için o yönetmenlerden birisidir. İlk dönem filmlerindeki o sertliği zamanla daha naif,şiir(klasik olacak ama onun kadrajlarını ve geçişlerini anlatabilecek daha güzel bir kelimem yok) bir nitelik kazanmıştır. Çoğu kişi "The Decalogue" ve "Three Colors" serileriyle tanır yönetmeni ama sinemasındaki bu ince geçişin ilk örneği olan "The Double Life of Veronique" gözden kaçmaması gereken bir şaheserdir.
Ruhları hafifleten insandır Kieslowski.
Proust ilk kitapta Swann'la o kadar yakınlaştırıyor ki insanı Sodom ve Gomorra'da baş karakterimizin yaşadıklarını sürekli Swann'ın yaşadıklarıyla karşılaştırıp durdum.İkisi de sosyete tarafından sevilen kişiler,tutkuları doğrultusunda sürekli kafalarını kurcalayan sorularla kendilerine ızdırap çektiriyorlar(Swann bu konuda haklı olduğunu görüyoruz zaten) ve en çok benzerlikleriyse ikisi de arzuladığı kadınların kendilerini en baştan onlara verebileceklerini ima ederken uzun süre boyunca bu arzularını karşılarındaki kadınlara söylememiş olmaları.
Olayların gelişme hızlarından mıdır(?), yoksa seriyi tam anlamıyla hissettiğimden midir(?) bilinmez.Serinin en rahat okuması oldu.
Sodom ve GomorraMarcel Proust · Yapı Kredi Yayınları · 20201,374 okunma
Kızlar tecavüze uğradı, iki delikanlı, bir üçüncüyü bıçakladı,
Bunların hepsi onun için olağandı,
Çünkü o, verilen sözlerin tutulduğu, biri ağladı diye diğerinin de ağladığı,
Bir dünya da hiç yaşamamıştı.
Sayfa 13 - W.D. Auden, The Shild of AchillesKitabı okudu
"Sizin sahabe dediğiniz insanları iyi incelemeniz gerekir. İmanın ve dinin insanın yaşamındaki önemini o zaman kavrayabilirsiniz. En büyük probleminiz karanlığı tanımadan ışığa sahip olmanızdır."