Orhun Yazitlarindan başlayarak Tonyukuk ve Uygur yazıtlarıyla birlikte "Oğuz" kavrami ortaya çikar. Kelime filolojik olarak incelendiginde 627 tarihindeki bir bilgiden kabileler, boylar anlamına geldigi çok açık bir sekilde doğrulanmaktadır. Tola Irmağından Sır Deryaya, hatta Mangışlak’a kadar yayılan Oguzlar, yani "kabileler"çoğunlukla kabile sayısına göre adlandırılmıştır.
Bunun yanında Sekiz Oğuz, Üç Oğuz gibi ifadeler kullanılmıştır.
Divanu Lugat'it-Türkte bildirilen 22, Ebul Gazi Bahadir Han'in kaydettigi 24 boy aslinda Oğuz grubunun ulaştıkları sayılardır.
Eski Türkçedeki "kul" tabiri "köle" olarak algılanıyorsa da bu yanlıştır. Eski Türkçede "kul" mülkten ve haktan mahrum kişiler değil, bazı siyasi ve medeni haklarını kaybeden esirlere denmiştir. Esirlik ve kölelik aynı şey değildir. Örnek vermek gerekirse Eski Türk topluluklarından biri olan Oğuzlar sınıfsız toplum yapısına sahiptiler, servet ve mevki farklı toplumda fark yaratmıyordu. Kölelik daha çok yerleşik kültürde ve orman topluluklarında vardı. Bozkırlara yabancıydı. Türkler tarafından konulmuş kanuni yasaklarda haklarından mahrum bir köle sınıfı mevcut değildir.
10. yy sonuna doğru Selçuklu ailesinin Cend şehrine gelmesi Oğuz Yabgu Devleti'nin zayıflamasıyla ilgilidir. Bir kısım Oğuz da Mangışlak taraflarına, başlıca kalabalık bir kitle de Karadeniz kuzeyine doğru göç ederek Uz olarak bilinen kitleyi oluşturdu. Rusların sadece Uzlara "Tork" demeleri ilginç bir durumdur ve önemli bir tarihi gerçekliğe işaret eder. Aynı devirlerde Müslümanlığı kabul eden Oğuzlara da Türkmen denmeye başlanması da aynı gerçekliğin sonucudur. Çünkü Oğuzlar Türk Kağanlığının (Gök Türk) doğrudan devamıdır.
Orta Asya'da İslamiyet'i ilk kabul eden Türk kavmi Balasagun ile Mirki arasında yaşayan Türkmenler oldugu için Mâverâünnehir müslümanları Oguzlar'dan müslüman olan zumrelere Türkmen adını vermişlerdir.