Fırat Nehrinin iki yakasında yaşanan aşk hikâyesini duyanlarınız vardır. Nehrin bir yakasında yakışıklı bir genç ile diğer yakasında yaşayan güzel bir kızı konu alır.
Gel zaman git zaman bu ikili birbirlerine âşık olurlar. Öyle bir aşk ki bu, delikanlı her gece sevdiğini görmek için Fırat’ın sularında yüzerek karşı kıyıya geçer, sabaha kadar sohbet ederlermiş. Havanın aydınlanmasına yakın bir zamanda âşık delikanlı sevgilisinden zor da olsa ayrılıp, kendini Fırat’m azgın sularına bırakır ve evine geri dönermiş. Bu gecelerce sürüp gitmiş böyle.
Yine bir gece delikanlı Fırat’ı geçip sevgilisinin yanma gitmiş. Sohbetleri uzamış da uzamış. Şafak sökmüş bu sefer. Çocuk müsaade istemek için güzel kıza yaklaşmış. O ana kadar fark etmediği bir şeyin farkına varmış. Kıza dikkatle bakarak:
“Senin bir gözün kör müydü?” demiş şaşkın bir şekilde.
Kız o zaman delikanlıya bakarak:
"Evet...” demiş. “Evet ama gitme. Ne olursa olsun bugün Fırat’a girme...”
Delikanlı afallamış bir şekilde kızdan ayrılmış, Fırat’ın azgın sularına girmiş dönüş yolunda. Ve yüzme bilmediğinden boğularak ölmüş. Bizim âşık aslında yüzme bilmiyormuş, kıza karşı beslediği aşkın gücü sayesinde Fırat’ı geçermiş hep. O aşk bitince de malum...