Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Önay

Önay
@onayarda
non fui, fui, non sum, non curo Alışık değildi ağlamaya, ama tutsak olunca gözleri, Arabistan ağaçlarının her derde deva zamkı kadar çok gözyaşı döktü.
Kafama bir düşünce saplandı: Yaşamımda ilk kez, onca şair tarafından dile getirilen, onca düşünür tarafından nihai bilgelik olarak ortaya konan gerçeği gördüm. Gerçek: İnsanın özleyebile­ceği nihai ve en yüksek hedef, sevgidir. O anda, insan şiirinin ve insan düşünce ve inancının vermesi gereken gizin anlamını kav­radım: İnsanın sevgiyle ve sevgi içinde kurtuluşu. Dünyada hiç­ bir şeyi kalmayan bir insanın, kısa bir an için de olsa, sevdiği in­ sana ilişkin düşüncelerle ne kadar mutlu olabileceğini anladım. Tam bir yalnızlık konumunda, insan kendini olumlu eylemle di­ le getiremediği, çektiği acılara doğru bir tavırla -onurlu bir tavır­ la- katlanmaktan başka yapacak hiçbir şeyi olmadığı zaman, sev­diği insana ilişkin içinde taşıdığı imgeye sevgiyle yoğunlaşarak doyuma ulaşabiliyordu. Yaşamımda ilk kez, “Melekler, sonsuz bir ilahi mutluluğa ilişkin düşüncede kayboldu,” sözlerinin anlamını kavradım.
Sayfa 52 - Okuyan Us Yayınları
Reklam
Bir keresinde ar­kamda duran adam sıradan biraz sapmıştı ve bu simetri bozuk­luğu SS gardiyanının hoşuna gitmemişti; ansızın kafama inen iki ağır sopa yedim. Ancak o zaman yanımda duran eli sopalı SS gardiyanını farkettim. Bu tür durumlarda insanı en çok yarala­yan şey (ki bu hem yetişkinler hem de cezalandırılan çocuklar için geçerlidir) fiziksel acı değil, haksızlığın, mantıksızlığın ver­diği ruhsal ıstıraptır.
Sayfa 38 - Okuyan Us Yayınları
Tutuklunun ruhsal tepkilerinin ikinci evresinde ortaya çıkan semptomlar, duygu yitimi (apati), yani kişinin hissetmeyi göze alamadığı coşku ve duygularını köreltmesiydi; bu da sonunda tutukluyu, her gün ve her saat karşı karşıya olduğu dayağa karşı duyarsızlaştırıyordu. Bu duyarsızlık yoluyla tutuklu, kendini kı­ sa zamanda çok gerekli ve koruyucu bir kabukla kaplıyordu.
Sayfa 38 - Okuyan Us Yayınları

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Nelere dayanabileceğimize ilişkin birkaç benzer sürprizden daha söz etmek isterim: Dişlerimize bakma olanağımız yoktu, yi­ne de buna ve ağır vitamin eksikliğine rağmen, diş etlerimiz her zamankinden çok daha sağlıklıydı. Aynı gömleği, ta ki gömlek görünümünü tamamen yitirene kadar, altı ay giyiyorduk. Su borularının donması nedeniyle günlerce yıkanamamamıza rağmen, toprakta çalışmaktan kirli ellerimizin üzerinde oluşan yara ve sıyrıklar (soğuk ısırması olmadığı sürece) iltihap kapmıyordu. Ya da örneğin yan odadaki en hafif bir gürültüyle uyanacak kadar uykusu hafif olan birisi, kulağının dibinde gürültüyle horlayan bir yoldaşa yaslanıp deliksiz bir uyku çekebiliyordu.
Sayfa 32 - Okuyan Us Yayınları
Yeni gelenleri benzer birçok sürpriz bekliyordu. Aramızda tıp mesleğinden olanların ilk öğrendiği şey buydu: “Kitaplar yalan söylüyor!” İnsanın, şu kadar saat uyumaksızın yaşayamayacağı söylenirdi. Kesinlikle yanlış! Kesinlikle yapamayacağım şeyler ol­duğuna inanırdım: Şunsuz uyuyamam ya da şununla veya bu­nunla yaşayamam. Auschwitz kampındaki ilk gece yattığımız ya­taklar, ranzalar halinde düzenlenmişti. İki-iki buçuk metre kadar olan her bir ranzada, kuru tahtanın üzerinde dokuz kişi yatmış­tık. Her dokuz kişi için iki battaniye verilmişti. Elbette sıkışıklık­tan ötürü sırt sırta, üst üste yatıyorduk, bu da acı soğuk nedeniy­le avantajlı bir durumdu. Ranzalara çıkarılması yasaklanmış ve gün boyunca çamura bulanmış olmasına karşın, bazıları ayakka­bılarını yastık niyetine kullanmıştı. Bunun dışında, kafalarımızı neredeyse çıkık hale gelen kollarımızın üzerine dayamak zorun­daydık. Yine de uykumuz gelmiş ve birkaç saatliğine acıları alıp götürmüştü.
Sayfa 31 - Okuyan Us Yayınları
Reklam
Auschwitz ölüm kampında bile soğuk merak hüküm sürü­ yor, adeta çevresini nesnel olarak değerlendiren zihni, bu çevre­den koparıyordu. O dönemde zihnin bu durumu, bir koruma aracı olarak geliştiriliyordu. Bir sonraki anda ne olacağını ve ör­neğin güz sonunun dondurucu soğuğunda, duştan yeni çıkmış ve çırılçıplak bir şekilde açık havada durmamızın sonuçlarının ne olacağını bilme konusunda kaygılıydık. Birkaç gün içinde merakımız bir sürprize dönüştü: Üşütmemiştik.
Sayfa 31 - Okuyan Us Yayınları
Gaz odasından kurtulan ve gelenlerin çok küçük bir kısmını oluşturan bizler, gerçeği akşam öğrendik. Bir süredir orada bu­ lunan tutsaklara, meslektaşım ve arkadaşım P’nin nereye gönde­ rilmiş olabileceğini sordum. “Sol tarafa mı gönderildi?” “Evet,” diye cevap verdim. “O zaman onu orada görebilirsin,” dedi birisi. “Nerede?” Bir el, Polonya’nın gri gökyüzüne alev saçan, bir­ kaç yüz metre ötedeki bir bacayı gösterdi. Bacadan uğursuz bir duman bulutu yükseliyordu. “İşte arkadaşın orada, cennete yükseliyor,” diye cevap verdi birisi. Ama açık seçik anlatılana kadar gerçeği anlayamamıştım.
Sayfa 27 - Okuyan Us Yayınları
Psikiyatride “af yanılsaması” denilen bir durum vardır. İdama mahkûm edilen bir insan, infazından hemen önce, son dakikada affedilebileceği yanılsamasına kapılır. Biz de umut kırıntılarına dört elle sanrılmıştık ve sonuna kadar, çok kötü olmayacağına inan­mıştık.
Sayfa 24 - Okuyan Us Yayınları
Birinin bir yerde bana ben olduğum için değer vereceğini biliyordum. Deneyimleri iyi ya da kötü olarak algılamanın anlamsız olduğunu anlamaya başlamıştım. Önemli olan tek şey onlardan ders almaktı.
Sayfa 1 - Butik Yayıncılık
Minnet duygusu, kendimi bir şekle sokmam ve başkalarına yardım etmem için içimdeki arzuyu ateşledi. Pek çok insanın düşündüğünün aksine, liderliğin özü, hizmet görmekte değil, hizmet etmekte yatar. Takipçilerini motive etme arzusunda olanlar, Minnettarlık Sırrı'nı öğrenmelidir: Liderler minnettar olmalıdır.
Sayfa 23 - Butik Yayıncılık
Reklam
Ve minnettarlık, liderliğin kalbinde yatar, göreceksiniz.
Sayfa 20 - Butik Yayıncılık
Yüreğimin derinliklerinde, dünyanın bana biçtiğinden daha fazlası olduğumu biliyordum.
Sayfa 20 - Butik Yayıncılık
Her şeyin bu denli anlamsız olması imkânsızdı; yıldızların, rüzgârın, insanların.
Sayfa 84 - Sel Yayıncılık
O haftalar boyunca bir şeyin farkına vardıysam o da şudur: Anlam diye bir şey yoktur. Yani anlamın ortaya çıkışı kendiliğinden olmamıştır. Anlam denilen şey, insanlar tarafından yaralara merhem niyetine icat edilmiş, anlam arayışı da insanları ele geçirmiş, zihinlerini bulandırmıştır. Ayrıca hiçbir "Büyük Düzenleyici Güç" de bizi göklerin tepesinden izlemiyor. Bu kesinliğin başımı döndürdüğü günlerde can simidi niyetine, ayrılamadığım birtakım eşyaları, anıları önüme yayıverme ihtiyacı duyardım bazen. Kurtuluşumun onlardan gelmesini beklediğimden değil, hayır. Yine de onlardan, evreni güzelleştiren sönük, soğuk bir ışık yayılıyordu. Bu ışıkta yıldızların parlayışına benzer bir taraf vardı; çünkü fotoğraflardaki yüzler, çoklukla kaybettiklerimin yüzleriydi. Benim için kıymetli nesneleri üreten fabrikaların kapılarına çoktan kilit vurulmuştu kuşkusuz, yanımdan hiç ayırmadığım eski anahtarın ise uzun zamandır açacağı kapı kalmamıştı.
Sayfa 84 - Sel Yayıncılık
785 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.