Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Luka

Luka
@opponentapologist
Non-conformist In pursuit of Eudemonia Philosophy | Psychology Enthusiast
Luka
Bir kitabı okumayı düşünüyor
Ruhun Tutkuları
Ruhun TutkularıRené Descartes
7.7/10 · 1.195 okunma
Reklam
Luka
Bir kitabı okumayı düşünüyor
İnsanın Anlama Yetisi Üzerine Bir Soruşturma
İnsanın Anlama Yetisi Üzerine Bir SoruşturmaDavid Hume
8.2/10 · 1.237 okunma
Bir gemi düşünelim; bu geminin de hali vakti yerinde, ama gözleri görmeyen, kulakları işitmeyen ve üstelik gemicilikten de bihaber bir sahibi olsun. Sonra bu geminin kaptanı olmaya çalışan bir dolu tayfa düşünelim. Kaptanlık sanatını bilmeyen ya da biliyorsa bile nereden bildiğini söyleyemeyen, hatta kaptanlık sanatı da neymiş olsun diyen

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Devlette özel mülkiyetin olmaması gerektiği fikri, Platon düşüncesinde kimsenin kendiliğinden, doğuştan getirdiği bir hakkının olmamasından kaynaklanır. Herkese devletten, devletin çıkarları ve çoğunluğun iyiliği doğrultusunda ne pay edilmişse, haktır. Vatandaşların kendi malı mülkü varsa, bu onlara devletin tanıdığı bir haktır sadece. Bu anlayış
Görüldüğü gibi yetileriyle sıkı bir bağlantı içinde olduğundan, her biri bir erdeme karşılık gelir: - Üretici sınıf ya da vatandaşların erdemi, ölçülülüktür (sōphrosynē). - Koruyucuların ya da askerlerin erdemi, cesaret ya da yiğitliktir (andreia). - Felsefecilerin erdemiyse sağduyu ya da bilgeliktir (phronésis ya da sophia). Bu erdemlerin
Reklam
Platon, insan ruhunu üç bölüme ayırdığı gibi, devletini de üç bölüme ayırarak inceler. Üstelik bu üç bölümlü, yani üç sosyal sınıfa dayalı devletteki bölüm de ruhun bölümlerine karşılık gelir. İlk bölüm vatandaşlardan oluşur, yani tüccarlar, sanatçılar, çiftçiler gibi üreten sınıftan. Vatandaşlar, aşağıda açıklanacak diğer iki sınıfa tabidir ve
Platon'un insanın mutlu olmasına yönelik ahlak öğretisinin ana hedefi, evrensel değerleri ve bu değerleri açığa çıkaracak davranışları belirlemektir. Bu evrensel arayış, bu öğretinin siyasal bir içerik kazanmasına neden olur. Dolayısıyla Platon'un tüm öğretisi gerek ahlaki gerekse siyasal yanıyla birbirinden ayrılmaz bir bütündür. Çünkü
Her şeyden önce insan ruhunun eksikliğinin en önemli işareti olan aşırı heyecanlardan ve tutkulardan uzak durabilir ve sadece iyi, doğru, güzel, erdemli ve adaletli olana yönelebilir. Bu imkân onda doğuştan vardır ve insanın sadece kendisi için değil, toplumu Için de iyiyi ve doğruyu tesis etmesini sağlayacak yetkinliktedir. Zaten Platon'un zihnindeki devlet modeli de, ahlak anlayışının bu her yerde genelgeçer ilkelerine dayandırılarak kurulmuştur. Bu yüzden Platon'un devlet ve toplum fikirleri kendi ahlak anlayışının açımlaması olduğu kadar, siyasal fikirlerinin de bir açımlamasıdır. Demek ki Platon'un ahlakında insan içine dönüp ilk bilgilerini hatırladıkça iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan sağlıklı bir şekilde ayırt etmesini öğrenebilir ve bu şekilde ruhunu gitgide daha dengeli hale getirebilir. Çünkü insanın ruhunda iyi, doğru, cesaret, uyum, adalet gibi ahlaki değerlerin de bir özü mevcuttur. İnsana düşen, ruhunun akıllı kısmını diğer kısımlarına egemen kılıp gönlünün en derin köşelerinde gizlenen bu özü bulup çıkarmaktır, çünkü ancak akli çabayla insan sanılarından kurtulup doğru bilgiye ulaşır. Doğru bilgiyle erişilen her değer de evrensel değer olur, başka deyişle herkes için genelgeçer ve değişmez bir değer haline gelir. Ayrıca doğru bilgiden çıkan her eylem ahlak açısından da doğru olur ve insanı mutluluğa erdirir. Zaten Platon için de esas olan, doğru bilgiyi ölçüt alarak bu evrensel anlamda iyi, doğru ve insanı mutlu kılan değerleri ve evrensel davranış modellerini belirlemek ve bunların herkesçe kabul edilebilir özelliklerini açıkça gösterebilmektir.
Platon'a göre ruhun sağlıklı, yetkin ve düzenli oluşu onu erdemli kılan niteliklerdir. Erdem (aretē), ruhun yetkinliğidir. Bir insan erdemli oldukça, yani ruhu yetkinlik kazandıkça veya bilgilendikçe iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan, tam olanı eksik olandan ayırt etmesini de öğrenir. O halde insanı en üstün iyiye, dolayısıyla mutluluğa ancak kendi ruhunun yetkinliği ulaştırabilir. Ruhun yetkinliği için de her şeyden önce iç düzenine veya uyumlu olmaya (harmonia) özen göstermesi gerekir. Zaten ruhun iyi olması, uyumlu olması demektir, kötü olması da uyumsuz olması. Ruhun dengesinin yitirilmesi, uyumsuz olmasına davetiye çıkarır. Bu dengeyi kuracak olan da akıldır. Akıl ruha hâkim olduktan sonra ruh yalnızca kendi iradesiyle hareket eder, başkalarının iradesine göre değil. Kendi iradesi de aklının ona buyurduklarından başka bir şey değildir. Aklın buyruklarına uymaksa bedenin kışkırtıcılığına yanıt vermemek, tutkulara ve aşırı heyecanlara kapılıp gitmemektir.
Platon için beden ruhun hapishanesidir. Ruh beden içindeyken tutsaktır, zincirlerle bağlıdır, kanatları yoktur. Buna rağmen akli yanını kullanıp bedenin içindeki karanlığı görme ve o karanlıktan kurtulmak için çaba harcama imkânına, hatta kanatlarını eskisi gibi çırpa çırpa idealar âlemine düşünsel bir yolculuğa çıkabilme imkânına sahiptir. Bu
Reklam
Platon'un ahlakı en yüksek iyiye ulaşma çabası üzerine şekillenmiştir. Çünkü en yüksek iyi mutluluğun (eudaimōnia) kendisidir ve insanın tüm yaşam çabası mutlu olmaya yöneliktir. İnsanın mutlu olmasının anlamı, zihinsel istek ve eğilimlerinin tam olarak karşılanması, yani zihinsel doygunluğudur. Aslında bu anlamdaki bir doygunluk tüm Yunan
Platon'a göre ruh, üç bölüme ayrılır: 1. İştahla ilgili maddi bölüm: Bedenin ihtiyaçlarına bağlı olan bedensel arzuların, tutkuların vs doğrultusundaki bölümdür. Tek işi sevmek, acıkmak ve susamaktır; doymak bilmez ve sürekli haz almak ister. Midede yer alır. 2. Heyecanlarla ilgili bölüm: Dürtüler, heyecanlar ve duygulara bağlı olan
Platon'un bilgi kuramı sonuçta bizi iki evren ya da âlem modeli tanımaya götürür: 1. Tek tek nesnelerin yer aldığı ya da sürekli bir değişim halindeki älem; gölgeler âlemi. Çünkü tek tek nesneler bugün varken yarın yok olabilirler. Bunlar ideaların silik birer kopyasıdır. Ama hiç kuşkusuz bunlar da bilinmeye değerdir. 2. İdeaların ya da ideal olanların âlemi. İşte bu âlem tek tek nesnelerin kendi idealarından pay aldığı, başka deyişle tek tek nesnelerin idealarının bulunduğu, tam, eksiksiz, kusursuz veya mükemmel olan âlemdir. En önemlisi de ancak ve ancak düşünceyle kavranır. Idealar âlemindeki hiçbir idea, Adcıların iddia ettikleri gibi insanların kendi isteklerine göre düşünerek buldukları bir şey değildir. Yani sadece birer "addan" veya birer "kelimeden" ibaret değildir. Onların kesin bir gerçekliği vardır. Adcılara göre bütün tavşanlar birbirine benzediği için insanlar onlara tavşan adını vermiştir ve bu adı bir idea olarak görmek yanlıştır. Başka deyişle tavşan ideası diye bir şey yoktur. Platon'a göreyse idealar birer ad ya da kelime olmaktan çok ötedir, gerçek varlığa sahip olarak kendiliğinden varolandır.
Platon'a göre bir nesneyi genel anlamda bilmek için ilkin "Bu nedir?" diye sormak gerekir. Bu sorunun yanıtıyla biz söz konusu nesneyi bir kavram altına sokmuş, yani sorulan soruya verdiğimiz yanıtla bir yargıda bulunmuş oluruz. Örneğin "Bu nedir?" "Bu bir insandır." gibi. İşte bilgi, karşımızda duran nesnelerle
Platon'un ideası, en genel anlamıyla, "baktığımda ya da gördüğümde bana görünen biçim" demektir; yani bir şey gördüğümde o gördüğüm şey bir ideadır. Örneğin bir adam gördüğümde, onu kendisi alarak, yani bir insan olarak görürüm. Çünkü benim zihnimde, baktığımda gördüğüm şekle karşılık gelen bir insan ideası vardır ve ben onu gördüğümde bu ideadan pay almış olarak görürüm. Aynı pekilde beyaz bir kâğıt parçası gördüğümde, bu kâğıt parçasını beyaz görmemi sağlayan, zihnimdeki beyazlık ideasıdır. Yazılı bir kelimeye baktığımda onu hemen görmemin ve anlamamın nedeni, onun bende bir ideası (fikri) olmasıdır. Eğer bu kelime yabancı dildeki bir kelimeyse ve benim bu yabancı dile hiç aşinalığım yoksa, onu hiçbir şekilde bilemem; sadece birtakım harfler görürüm, çünkü bende ancak bu tek tek harflerin bir ideası vardır. Ama söz konusu durumda bu harfler benim tanımadığım bir dizilişte olduğundan, kelimeleri tam manasıyla göremem, yani anlayamam. Benzer şekilde okuma bilmediği gibi ne okuduğunu da bilmeyen bir insan, kitabı görmez ya da anlamaz, çünkü onda böyle bir şeyin ideası yoktur. Öyleyse idea, bilginin temelidir ve şeyleri olduğu gibi (neyse öyle) gösteren şeydir.
54 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.