“Orhan Veli tamam da, Nahit Hanım kimdir?’ derseniz, ‘Orhan Veli’nin 36 yıllık ömrünün en büyük sevdası’ denebilir. Sanat ve edebiyat ortamlarında ‘Nahit Hanım’ diye bilinen ‘Nahit Gelenbevi’, Ankara ve İstanbul’da öğretmenlikle geçirmiş ömrünü.
Eğitimci Halil Vedat Fıratlı ve şair Arif Damar ile evlilikler yaşamış, çocuğu olmamış.
Cemal Süreya, ‘Cumhuriyet dönemi küçük burjuva duyarlığının anası’ diye söz etmiş ondan. Hakkında şiirler (Sabahattin Ali, Orhan Veli, Arif Damar, Gülten Akın tarafından) ve yazılar yazılmış. Atatürk’le de üç defa dans etmiş bir hanımefendi portresi ile karşı karşıyayız.”
Güçlüklere, bir başına da olsa, karşı koyan insan kuvvetli insan olmalı. Ben bunu yalnız kalıp da ümitsizlik içinde olduğumu hissettiğim anlarda daha iyi anladım. Bununla beraber, senelerden beri, o kadar çok zamanlar yalnız kaldım ki bu hale adeta alışır, hatta – kuvvetli olmanın gururunu duyabilmek için – zaman zaman yalnızlığı arar oldum. Şu anda gurur diye isimlendirdiğim bu his başlangıçta bir avunma yolu idi. Hayatlarının, benim gibi, ıstırapla dolu olduğunu sananlar, buna benzer bir sürü avunma çareleri bulmuşlardır. Bu çareler, o yalnız kalmış insanların, yalnızlık anlarındaki arkadaşlarıdır. Hayatın karşısında, hatta sırasında ölümün karşısında, ancak bu arkadaşların yardımı ile tutunabiliriz. Benim, yukarıda bahsettiğim gurura benzer, birkaç arkadaşım daha var. Vakit olsa da sizinle, onlar hakkında konuşabilsem. Ne iyi olur!
Bilmem Orhan Veli konusunda başka anılarım var mı? Önemlileri, onun kişisel dünyasına, şiirlerinin olay ve duygularının çevrelediği dünyaya beni sürükleyen belli başlıları bunlar galiba. Şunu diyeceğim, o bana öteden beri aramızdan biri gibi görünmedi. Başka bir dünyanın insanıymış gibiydi. Bir düşte görüp tanış çıktığımız insanlardan. Alain-Fournier'nin kendisi için "belki de ben gerçekten var olan bir kişi değilim" demesi gibi, Orhan Veli de dünyamıza, hele bugünkü dünyamıza yakışmayan insanlardandı. Bir masal oldu şimdi. Belki de günün birinde Nasrettin Hoca, Karacaoğlan, Yunus Emre gibi efsaneleşecek. Hakkında türlü söylentiler uydurulacak, şarkılar, fıkralar düzülecek. Belki de gökyüzünü maviye boyayanın o olduğuna inanacaklar. Kirli gök- yüzüne bakınca: "Bu sabah Orhan tembellik etmiş" diyecekler. Gerçekten de o gökyüzünü maviye boyayan Dalgacı Mahmut'tu; bir şairdi. İnsanoğlunun içindeki gökyüzünün bulutlarını dağıtıp, ona umut, kuvvet, yaşama gücü veren, bir hayat kaynağı yaratan ölmez kişilerden... Ardında bıraktığı o ufacık ufacık şiirleriyle bu görevine yıllar yılı devam edecek.
"İşim gücüm budur benim
Gökyüzünü boyarım her sabah
Hepiniz uykudayken
Uyanır bakarsınız ki mavi..."
Güçtür çünkü Sait hakkında konuşmak; hoşlanmayabilir. Kendisi de bir hikayesinde yazmış, “hikayelerimi beğenmezler, üzülürüm; beğenirler kızarım, diye. Öyledir, gerçekten.