Osmanli imparatorluğunun bir ucunda Yemen isyanları, diğer bir ucunda Arnavutluk hadiseleri ve Makedonya meseleleri müzmin bir hal almış iken ve başta saray olmak üzere Osmanlı Devleti bunlarla başa çıkamazken, İstanbul sanki bütün bu meselelerden uzak yabanci bir diyarmiş gibi zevk ve sefasında berdevamdi.
1916'da Sykes-Picot Anlaşması ile İngiltere ve Fransa Arap topraklarını aralarında paylaşma planı yapmışlardır. 2 Kasım 1917'de, İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur Balfour'un Siyonist lider Lord Rothschild'a gönderdiği mektupla Filistin'de Yahudilerin vatan edinmesine, Yahudi olmayanların hak ve statülerinin korunması gerektiği konusunda destek verileceğini garanti etmiştir. Balfour Deklarasyonu İngilizlerin, Süveyş Kanalı'nın tampon bölge olarak korumak için Yahudileri de arkasına alması ve Siyonist hareketi güçlendirmek için yapılan bir girişim olarak düşünülebilir. Balfour Deklarasyonu Yahudilerin Filistin'e göç etmeleri konusunda güven ve cesaret vererek onları teşvik etmiştir. Eylül 1920'de 16.500 Yahudi Filistin'e göç etmiştir. Filistin, Osmanlı Devleti'ne bağlı bir idari birim iken 1917 yılında İngilizlerin Kudüs'ü işgali ile 1920'li yıllara kadar İngilizlerin askeri yönetimine bırakılmıştır. 1920'de düzenlenen San Remo Konferansı ile Filistin, manda olarak İngiliz sivil yönetimine bırakılmıştır. Daha sonra da Milletler Cemiyeti, Filistin mandasına resmi bir statü kazandırmıştır.
Sayfa 321 - DORA YAYINCILIKKitabı okuyor
"Fatih’in dedelerinden Orhan Gazi bir Bizans İmparatorunun damadıydı. Birlikte savaşmış, sonra dönüp orayı fethetmiş, ama devleti yine Bizans soylularına yönettirmiş bir imparatorluktu bu. Anadolu’daki Türk beyliklerini ortadan kaldıranlar da yine Osmanlılardı. Niçin? Padişahlar neden hep yabancı kadınlarla evlenmişti? Neden hiçbir Osmanlı sultanı hac görevini yerine getirmemişti. Daha da önemlisi bugünkü yöneticiler niçin bu soruları sormuyordu kendilerine? "
Yakın çağlarda Osmanlı Devleti'nin en belirgin özelliği, bütün müesseselerin bozulması ve ıslaha muhtaç olmasıydı.
