Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Abbasi döneminin ictimai bozulmalarına karşı Türkler İslam alemi içerisinde yeni bir soluk olmuşlar, pekçok sapık düşüncenin etkisiyle yozlaşmaya başla­yan kadının ictimai durumunun düzeltilmesinde rol oynamışlardır. Kadınların kamu hayatına katılımı açısından ilk dönem Osmanlı toplumunun müsbet bir model oluş­turduğunu görüyoruz. Göçebe Türkmen aşiretleri ara­sında kadının toplumsal etkinliği benimsenmiş ve ona hayatın her safhasında rahat hareket etme imkanı sağ­lanmıştır. Belki de bundan dolayı üretim ve sanat faaliyetleriyle meşgul olan kadınlardan, zaviyelerde şeyh olan kadınlara kadar her alanda 'iş'lerini ' cinsiyet'le­rinin önüne koyabilmişlerdir. Aslında kadının konu­munu tüm toplum yapısından bağımsız düşünmek mümkün değildir.
Geleneksel üretim biçimi ile şekillenen toplum­larda iktisadi faaliyetler ayrı bir çalışma sahası olarak değil toplum yapısı ile bütünleşmiş birer faaliyet alanı olarak bulunmaktaydılar. Bunun sonucunda ise haya­tın bütününden koparılmamış bir üretim-tüketim den­gesi sağlanmaktaydı. Bu 'hayatla bütünleşmiş iktisat' anlayışı klasik dönem Osmanlı toplumu için de geçerliydi. Toplumda en yaygın üretim ve tüketim birimi aile idi. İktisadi faaliyetlerin aile gereksinimi esas alınarak gerçekleş­tirildiği bir ekonomik çabanın sonucu olarak aile baş­lıca üretim ve tüketim sahası idi. Toplumsal üretim ve tüketim faaliyetlerinin merkezinde aile yer alıyordu. Dolayısıyla aile bireyleri de bu toplumun en küçük üretim biriminin elemanları durumundaydılar. Kadın ise gerek toplumsal açıdan gerek iktisadi faaliyetler açısından bu üretim biriminin merkezinde yer alı­yordu. Bunun sonucunda geleneksel üretim biçiminde kadının iktisadi faaliyet alanlarından dışlandığını veya bu alanlarda yeterince yer alamadığını düşünmemiz mümkün olmaz.
Reklam
Hürrem Sultan, Kadınlar Saltanatı döneminin başlatıcısı ve önderi olmuştur.Hürrem ile başlayan bu süreç gelini Nurbanu Sultan ile müesseseleşmiş ve ondan sonra gelen kadınlar da entrikalar girdabına kapılarak “Kadınlar Saltanatı” ifadesinin tarih kitaplarına yazılmasına neden olmuşlardı.Böylece Osmanlı Sarayı, kadınların nüfuz savaşı alanı haline gelmişti.
Kaşar
Osmanlı’da yaşayan bir Yahudi kadın tarafından icat edilmiştir. Yahudiler tarafından “dinen yenilebilir” olması için götürüldüğü Haham tarafından “kaşer”olarak onaylanması sonucu, adının da ‘kaşar’ kaldığı öne sürülmektedir.
ataerkil yapıyı yürüten anaerkil düzen
Ayrıca Valide Sultanlar, Osmanlı Hanedanı’nın devamı konusunda da sorumluluk sahibi idiler. Bu sebeple çocuklarının cinsel ilişkilerini kontrol altında tutabiliyorlardı. Valide Sultanlar oğullarını saltanatı devralacak şekilde hazırlarlar ve onlara yol gösterirlerdi.Böylece hanedanın kuşakları arasındaki ilişkiyi denetim altında tutan, hanedan tehlikeye düştüğünde sürekliliğini sağlayan Valide Sultanlar, bir tür anaerkil otorite sahibi oldular
O zamanlar rahmetli el-Bessâm’ın aracılığıyla soylu bir kısrak satın aldım. Bu kısrak, alnında lekesi olan, doru renkli, toynakları geniş ve ön ayakları kısa bir Cuaysîniyye küheylanıydı. Rahmetli Holo Paşa da babama yaşlı bir kısrağın soyundan gelen siyah ve soylu bir kısrak hediye etti. Bize hediye edilen başka atlar da vardı. Daha sonra
Reklam
Sultan III. Mehmet'in, dedesi II. Selim, babası III. Murat ve kendinden sonra tahta geçen oğlu I. Ahmet'den farklı olarak hasekisi yoktu. Ayrıca oğullarını sancaklara göndermeyerek, şehzadelerin sancağa gönderilme geleneğini de ortadan kaldırmıştı. III. Mehmet'in bir hasekisin olmayışı ve çok cariyeliği tercih etmesinin nedenleri arasında Safiye Sultan'ın teşebbüslerinin rolü büyüktür. Sultan III. Mehmet üzerine büyük bir nüfuzu olan Valide Safiye Sultan, onu oğullarından ve onların annelerinden herhangi birine özel bir statü vermesinden alıkoymuştur. Eğer oğullarından birine varislik konusunda ayrıcalık verdiği taktirde onun validesini de ayrıcalıklı konuma yani hasekilik makamına getirmiş olacaktı. Oldukça akıllı ve kurnaz olan Valide Safiye Sultan hem kendi nüfuzunu bir diğer kadın ile yani gelini ile paylaşmayacak hem de oğlunun saltanatını güvence altına almış olacaktı. Çünkü şehzadeye politik bir ayrıcalık verildiği taktirde padişah babası için tehlike arz edebilirdi. Ayrıca ona verilen ayrıcalık validesini de güçlü konuma getirebilir ve bu da Valide Safiye Sultan'ın hâkimiyetini gelini ile paylaşmasına neden olabilirdi. Bu sebeple III. Mehmet'in baş kadını olmayı başarmış olan Handan Sultan, kayınvalidesi Safiye Sultan'ın gölgesinde yaşamak zorunda kalmıştı. Valide Safiye Sultan gelinine hâkimiyet alanı bırakmamış, onun tarihe silik bir kadın karakteri olarak geçmesine neden olmuştur.
Kösem Sultan'ın Osmanlı Veraset Sistemine Müdahalesi: Kösem Sultan kocası Sultan I. Ahmet'in ölümünün (22 Kasım 1617'de tifüsten ölmüştü) ardından büyük bir endişeye kapıldı. Osmanlı geleneğine ve kanununa göre ölen padişahın oğlu, tahta geçerdi. Evet, bu Kösem Sultan için bir sorun teşkil etmiyordu. Ancak, Kösem Sultan'ın oğulları IV. Murat, İbrahim ve Kasım henüz küçük yaşta idiler ve Kanuni'den sonraki padişahlar en büyük oğlu tahta geçirme gibi bir tutum takınmışlar ve bunu bir usul haline getirmişlerdi. Tüm bu nedenlerden dolayı Kösem Sultan, şu düşünceye kapılmıştı: I. Ahmet'in oğulları arasında en büyük olan Mahfiruz Sultan'dan olma Şehzade Osman (14 yaşında) tahta geçecek ve Kösem Sultan'dan olma diğer şehzade kardeşlerini katledecekti. Ayrıca Şehzade Osman ile birlikte annesi Mahfiruz Sultan'da kariyerinin en üst noktasına gelecek ve iktidarını sürdürecekti.Mahpeyker önemli bir rakibesi olan ancak, kendisi gibi iktidar hırsı ile yanmayan Mahfiruz'u nasıl saf dışı bırakabilirdi? Bütün bunları kafasında tasavvur eden Mahpeyker Sultan, akli zayıflığı ile bilinen Sultan I. Ahmet'in kardeşi Şehzade Mustafa'yı tahta geçirterek, Osmanlı veraset usulünde "Ekber ve Erşed" sistemini ortaya koyarak köklü bir değişim oluşturacak, böylece amacına ulaşacaktı.
Sayfa 131Kitabı okudu
Modern tarihçiler Kanuni sonrası dönemdeki saltanat değişimlerini, padişahların zaaflarına yenik düşmeleri ve kendi kontrollerini kaybetmelerine değil, tam tersi daha fazla otoriter olma, denetimi ele alma ve kendini daha üstünleştirme buna paralel olarak da soyutlama siyasetine bağlamaktaydı. Kamusal otorite kurumlarından kopan padişah, gücünü kısıtlayan geleneklere daha az bağlı kaldığı düşünülmekteydi.
228 öğeden 151 ile 160 arasındakiler gösteriliyor.