Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ben ve Öteki
Kişinin yaşamının anlamını kurması konusundaki temel ikilemi, içinde yeraldığı ilişkilerde, değerlilik odağını nereye -ne yere koyacağında düğümlenir - kendisine mi, ötekine mi... Kendisine koysa, bu, bir 'bencillik' biçimi olarak, hem ötekine yönelebilecek anlama yollarını tıkar, hem de ötekinden 'ben'e gelen anlam aktarma yollarını. Ötekine koysa, bu da, bir 'bağımlılık' biçimi olarak, hem ben'in anlamlanma olanaklarını kısıtlar, hem de, ötekine anlam verme olanaklarını. Öyleyse, çok ince bir denge gerekli, kişinin yaşamının anlamını içinde kuracağı ilişkilerde tutturması gereken - aynı zamanda, öteki kişinin de kendi yaşamının anlamını kurmasına olanak tanıyacak bir denge: 'ben' de 'öteki' de, hem 'öteki' hem de 'ben' olmalı, demek ki:- Demek ki, kişi, yaşamının anlamını kurmak için, değerlilik odağını, ne kendisine ne de ötekine koymalı - ortaya koymalı şu koşulla ki, 'öteki' de, aynı bakışla, kendi ben'ini de 'öteki'lik anlayışını da, aynı şekilde, aynı ortaya, koya... 'Ortada'dır, anlamı, yaşamının, kişinin...
kim diğerinden farklı ki; 'al birini vur ötekine', her ikisinin de şerefsizliğine!
Reklam
Ötekine Bağımlılık.
Duygusal bağımlılık bir iptila biçimidir. Oysa "müptela" kişiler çoğu zaman ayrılmanın imkânsızlığı sorunuyla boğuşurlar. Ayrılmanın güçlülüğü, bir bağımlılık ilişkisiyle çevrelenmiş, bu güçlüğün yerini bu ilişki almıştır, böylelikle eksiklikle yüz yüze gelmekten sürekli kaçınılmış olur. Temelde, anne-cocuk ilişkisiyle baştan belirlenmiş olan "eksiklik eksikliği" yatmaktadır.
Söz geçiremediğimiz hislerimizle baş edebilmek, yaşama yutunmak i için dışarıdan bir "nesne insan" bulup tüm aktarımı ona yaparız. Kendimize göstermediğimiz nefreti ona yöneltip düşmanlık ve değersizleştirme, kendimize yöneltmediğimiz sevgiyi ötekine yöneltip bağımlılık inşa ederiz.
Ötekine Bağımlılık
"Yeterince özerk olmayan, doğru düzgün yerleşmemiş bir kimliğe sahip bu kişiler nüfuz ilişkisine kolaylıkla düşecektir."
Sayfa 60 - İletişim Yayınları
Birine dayanabilmek, tutunabilmek, şefkat ve kırılgan olmak gibi daha çok kadına atfedilen özellikler bir ilişkide kesinlikle bağımlılık ya da zayıflık işareti olmak zorunda değil. Aksine eşlerin kendilik sınırlarını geçici bir süre için de olsa kaldırmaları ya da kendilerini ötekine açmaları, onların daha sonra birlikte daha güçlü olarak günlük hayatın zorluklarıyla mücadele etme becerisi kazanmalarını sağlar.
Sayfa 180Kitabı okudu
Reklam
232 syf.
10/10 puan verdi
·
4 günde okudu
youtu.be/-ksTpJjzG7c Oruç Aruoba İncelemeleri: 1. Zilif: youtu.be/Jy1PqauXiRg 2. Yürüme: youtu.be/F1VMEa-71_U 3. Ol / An: youtu.be/CEtr2tAHskw 4. Hani: youtu.be/Gmrm8NoNrxI
İle
İleOruç Aruoba · Metis Yayınları · 20183,368 okunma
Kişinin yaşamının anlamını kurması konusundaki temel ikilemi, içinde yeraldığı ilişkilerde, değerlilik odağını nereye --ne yere -- koyacağında düğümlenir -- kendisine mi, ötekine mi... Kendisine koysa, bu, bir 'bencillik' biçimi olarak, hem ötekine yönelebilecek anlama yollarını tıkar, hem de ötekin- den 'ben'e gelen anlam aktarma yollarını. Ötekine koysa, bu da, bir bağımlılık' biçimi olarak, hem ben'in anlamlanma olanaklarını kısıtlar, hem de, ötekine anlam verme olanaklarını. Öyleyse, çok ince bir denge gerekli, kişinin yaşamının anlamını içinde kuracağı ilişkilerde tutturması gereken ayni zamanda, öteki kişinin de kendi yaşamının anlamını kurma- sına olanak tanıyacak bir denge: 'ben' de 'öteki' de, hem 'öte- ki' hem de 'ben' olmalı, demek ki: - Demek ki, kişi, yaşamının anlamını kurmak için, değerlilik odağını, ne kendisine ne de ötekine koymalı — ortaya koy- malı şu koşulla ki, 'öteki' de, aynı bakışla, kendi 'ben'ini de 'öteki'lik anlayışını da, aynı şekilde, aynı ortaya, koya.... 'Ortada'dır, anlamı, yaşamının, kişinin...
Anne babanın sözünün çocuk için bir hakikat statüsü vardır.
“Onlar diyorsa doğrudur. “ Daha ileride bu durum kadını narsistik sapkının baştan çıkarma girişimi sırasındaki yaltaklanmalarına inanmaya yöneltecektir. Ötekine bağımlılık bu inanç dolayısıyla gelişir. Bu, uyuşturucu gibi, gerçek bir bağımlılıktır. “Telafi etme” işlevi görecek olan ötekiyle arada bilinçdışı bir bağ vardır. Fakat kadın kuşku duyar, annesinin sevgisini “onarmayı”, annenin ona bakışını değiştirmeyi asla başaramamıştır ve kendini güçsüz hisseder. Bu durum, narsistik manipülatörün yanında, umut anları (“onu değiştiririm”) ile cesaretsizlik, uysalca itaat evrelerinin (feragatle eştir) birbirinin yerine geçmesini açıklar. Güçsüz olmak ona öğretilmiştir...
PDF
13.dönem 7 kitap
Oral dönemi (0-18 ay) başarılı bir şekilde tamamlamak karakterde ötekilere verme, onlardan alma kapasitesinin temellerini atar. Kişi bunu öteki üzerinde aşırı bir bağımlılık ve haset geliştirmeden, hem ötekilerle güvene dayalı bir bağlılık ilişkisi kurarak, hem de özsaygı ve özgüveni kaybetmeden yapabilir. Rahatlıkla alabilir, rahatlıkla verebilir. Dostluğu, arkadaşlığı, paylaşımı, bilgiyi, parayı, her şeyi, zamanı bir ötekine rahatlıkla verebilen ve alabilendir.
Sayfa 178 - Psikoterapi Enstitüsü Eğitim Yayınları
Reklam
“Anne babamla yaşamak üzere geri döndüğümde 5 yaşımdaydım, ama annem beni gerçekten seviyor mu diye kendime hep soruyordum. Onu öfkelendirdiğim, fazla olduğum izlenimi içindeydim. Yanına gittiğimde sinirleniyordu: ‘Sürekli dibimdesin,’ diyordu. Babam ise hem vardı hem yoktu, öğretmenlik işine gömülmüştü, odasına kapanmış ödev düzeltiyordu. Sanırım annemi tek kulağıyla dinliyordu ve annem de öfkesini bana boşaltıyordu. Yıllar boyunca sofrada, sokakta, her yerde, ‘düşeceksin, başaramazsın, yapamazsın’ sözlerini işitmiştim...” Burada annenin (bu baba da olabilir) bakışının çocuğun kendisine dair imgesini nasıl etkilediği görülmektedir. Bu bakış, en azından iyi niyetten yoksundur. Değer vermez. Dahası, değersizleştirir. Alınan mesaj, “ben tek başıma var olamam”dır. Anne babanın sözünün çocuk için bir hakikat statüsü vardır. “Onlar diyorsa doğrudur.” Daha ileride bu durum kadını narsistik sapkının baştan çıkarma girişimi sırasındaki yaltaklanmalarına inanmaya yöneltecektir. Ötekine bağımlılık bu inanç dolayısıyla gelişir. Bu, uyuşturucu gibi, gerçek bir bağımlılıktır. “Telafi etme” işlevi görecek olan ötekiyle arada bilinçdışı bir bağ vardır. Fakat kadın kuşku duyar, annesinin sevgisini “onarmayı”, annenin ona bakışını değiştirmeyi asla başaramamıştır Ve kendini güçsüz hisseder. Bu durum, narsistik manipülatörün yanında, umut anları (“onu değiştiririm”) ile cesaretsizlik, uysalca itaat evrelerinin (feragatle eştir) birbirinin yerine geçmesini açıklar. Güçsüz olmak ona öğretilmiştir...
İnsan varlığı doğası itibariyle eksiktir, tamamlanmamıştır. Tamamlanmamış/bitmemiş varlık olmasından ötürü, bu halini telafi edecek ötekine mutlak anlamda bağımlıdır. Kendini mükemmel/tam/bütün kılmaya doğası izin vermediği ölçüde kültürün ve dilin ağına düşmek zorundadır. Doğumdan bile önce başlayan dilin ve kültürün ağına bu yakalanma, bir tür simgesel kölelik/bağımlılık durumuyla baştan itibaren kuşatıldığımız anlamına gelir.
Sayfa 220 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
42 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.