Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

özhan sercan

özhan sercan
@ozhansercan
55 okur puanı
Kasım 2018 tarihinde katıldı
Sabitlenmiş gönderi
Eğer kendimle doluysam bir başkasını nasıl görebilirim? İnsanın kendisiyle dolu olması demek, kendi imgesi, kendi tutkuları ya da kendi kaygıları ile dolu olması demektir. Ama bu, insanın 'kendisi' olması anlamına gelmez. Gerçekten de başkalarını görebilmek için 'kendim' olmak zorundayım. Eğer ben kendim korkuyu, üzüntüyü, yalnızlığı, ümidi ve sevgiyi yaşamamışsam karşındaki insanın korkusunu, üzüntüsünü, yalnızlığını, ümidini, sevgisini nasıl anlayabilirim? Eğer kendi insansal yaşantılarımı harekete geçiremezsem, bu insansal yaşantıları harekete geçirip kendimle türdeşim olan karşımdaki insan arasındaki bir ilişki kuramazsam, ona ilişkin pek çok şey bilebilirim, ama onu hiçbir zaman tam anlamında tanıyamam. Açık olmam, onunla dolu olmamı, onunla kaynaşmamı sağlayacak olan koşuldur. Ama önce benim ben olmam gerekmektedir. Yoksa nasıl açık olabilirim? Kendimi dışarıya açabilmek, bu biricik 'ben'in gerçeklik yanılsamasını aşabilmek için kendi gerçek biricik 'ben'im olmak zorundayım. Kendi kimliğimi bilmediğim, bana can vermiş olan döl yatağından, ailemden, ırk ve ulus bağlarından tam anlamıyla kopmadığım, başka bir deyişle, tam anlamıyla bir birey ve özgür bir insan olmadığım sürece bu bireyi dışa açamam. Bu nedenle de bir dalganın ucundaki bir su damlasından başka bir şey olmadığımı, ancak saniyeden de küçük bir an içinde ayrı bir varlık olduğumu duyumsarım. Erich Fromm, Yanılsama Zincirlerinin Ötesinde..
Reklam
Bazen bilinçdışı o kadar canlı, sembolik görüntülerle dolu bir hayal üretir ki bilinçli zihni bütünüyle kuşatıp uzunca bir süre dikkatinize hükmeder. İşe giderken kadını büyüleyen macera, tehlike, kahramanca fedakarlık ve sevgi hayali bilinçdışının hayal gücü aracılığıyla, duygu yüklü görüntülerin sembolik dilini kullanarak bilinçli zihnimizi kuşatmasının ve kendini ifade etmeye çalışmasının birincil bir örneğidir.
İktidar sarhoşluğuna kapılmış insan bilgelikten yoksundur ve dünyayı yönettiği müddetçe de dünya güzellikten ve neşeden yoksun bir yer olacaktır.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Tarih boyunca güç, güçlüye iyi şeylerden haksız bir pay biçmek ve güçsüzün ise çok zahmetli ve ıstıraplı bir yaşam sürmesini sağlamak için kullanılmıştır.
Akıl kendisini bir şey sanınca, aklın körlüğü başlar.Birey kendisini bir şey zannedince de iradenin zayıflığı başlar. Bütün devrimler, özellikle ruhun üzerimizdeki etkisini artırmayı, başka bir deyişle bizleri ona itaat etmeye sevk etmeyi amaçlar.
Reklam
Toplum anonim bir şirkettir, ortakları-her bir hissedarın ekmeğini daha iyi güvence altına alabilmek amacıyla- yiyenin özgürlüğünü ve terbiyesini teslim etmesi için ulaşırlar. En revaçta olan erdem, itaattir. O da özgüvenden tiksinir. Gerçekleri ve yaratanları değil, isimleri ve gelenek görenekleri sever.
Hafıza ve tahmin etme yetimizi kullanma şeklimiz, bizim hayata daha çok değil daha az uyumlanmamıza sebep olur. Zevkli bir ânın keyfini çıkarabilmek için bile mutlu bir geleceği garanti etmemiz gerekir. Yani imkânsızı istiyoruz. Böyle bir garantimiz yok. En iyi öngörülerimiz bile kesinlikten çok ihtimale dayanır. Kesin olarak bildiğimiz şey hepimizin acı çekeceği ve birgün öleceğidir. O hâlde geleceği garanti altına almadan mutlu bir şekilde yaşayamıyorsak, en iyi planlara rağmen kazaların olduğu ve sonunda ölümün geldiği fani bir dünyadaki yaşama kesinlikle uyum sağlamış değiliz.
Mutluluk, gelecekten beklenen bir şeye bağlıysa, sürekli elimizden kaçacak bir hayali kovalıyoruz demektir.
Doğuştan gelen bir kusurumuz var ki o da inançlarımızı sınamak ve gerçeği keşfetmektense, inançlarımızın onaylanmasına çaba göstermemizdir.
İnsanın gelişmesinin sürekli bir doğuş, sürekli bir uyanış süreci olduğuna inanıyorum. Biz genellikle yarı uykudayızdır ve işimize başlamak için ancak yettiği kadar uyanırız. Ama canlı bir varlığın biricik ömemli ödevi olan yaşamaya başlamak için yeterince uyanmış değiliz. İnsan ırkının en büyük liderleri, insanı yarı-uykusundan uyandırmış olanlardır. İnsanlığın en büyük düşmanları ise uyku ilaçları ister Tanrı'ya ister altın ineğe tapınma olsun, insanlığı uyutanlardır.
Reklam
Eğer insanlık birgün intihar ederse bu, insanlar kendilerine öldürücü düğmelere basmaları için buyruk verenlere; ilkel tutkular olan korku, nefret ve açgözlülüğe; devletin bağımsızlığı ve ulusal onur gibi modası geçmiş kalıplara boyun eğdikleri için olacaktır.
İnsan sevme gücüne sahiptir ve eğer o bu gücünü kullanamazsa, sevmekte güçsüzse, bu şanssızlığından acı duysa da başarısızlığının nedeni olan acıdan her türden ussallaştırmalarla ya da kültürel kalıpları kullanarak kaçma yollarını deneyebilir.
Yaşama yönelik itki ne ölçüde engellenirse, yıkıma yönelik itki o ölçüde güçlenecektir; yaşam ne kadar gerçekleştirilirse, yıkıcılığın gücü o ölçüde azalacaktır. Yıkıcılık, yaşanmamış yaşamın sonucudur. Yaşamın bastırılmasını hazırlayan bireysel ve toplumsal koşullar -kişinin kendisine ya da başkalarına karşı- belli düşmansı eğilimleri besleyen, deyiş yerindeyse depoyu oluşturan yıkıcılık tutkusunu üretirler.
İnsan, toplumsal duygularını devlete yansıtır. Bir yurttaş olarak, vatandaşları için hayatını feda etmeye bile isteklidir; hususi bir birey olarak onu yöneten şey, kendisine duyduğu bencilce ilgidir. Toplumsal duygularını devlette cisimleştirdiği için, devlete ve simgelerine tapar. Kendi güç, akıl ve cesaret duygusunu liderlerine yansıtır ve bu liderleri kendisine idol yaparak onlara tapar.
Arzuladığımız birçok şeyin temelinde kişiliğimizin güçsüz yanları gizlidir. Arzular, bu eksikliği gidermek ve dengelemek için doğarlar.
411 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.