Hiçbir gölgenin bulunmadığı o dehşetli mahşer gününde, Allah-u Teâlâ ism-i Hakem’in tecellisi ile bazı kimselere özel ikram ve ihsanda bulunacak ve onları Arş’ının gölgesinde dinlendirecektir.
Evet, Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Başka bir gölgenin bulunmadığı Kıyamet gününde Allah-u Teâlâ, yedi sınıf insanı, Arş’ının gölgesinde barındıracaktır:
1) Âdil devlet başkanı,
2) Rabbine kulluk ederek temiz bir hayat içinde serpilip büyüyen genç,
3) Kalbi mescidlere sevgi ile bağlı Müslüman,
4) Birbirlerini Allah için sevip birliktelikleri ve ayrılıkları Allah için olan iki insan,
5) Güzel ve mevki sahibi bir kadının gayrimeşru davetine: “Ben Allah’tan korkarım.” diye yaklaşmayan yiğit,
6) Sağ elinin verdiğini sol elinin bilemeyeceği kadar gizli sadaka veren kimse,
7) Tenhada Allah’ı anıp gözyaşı döken kişi.”
(Buhârî, Ezân 36, Zekât 16, Rikak 24, Hudûd 19; Müslim, Zekât 91)
İmam Gazali'den sonra kitaplarını, verdiği misalleri beğenerek okuduğum bir yazar Şair'ül İslam. Bu kitapta Allah'ın isimlerinin yaratılanlar üzerinde nasıl yansıdığı birbirinden güzel misallerle anlatılmış. Herkese keyifli okumalar.
Hz. İbrahim'in (a.s.) duası:
رَبِّ هَبْ لِي حُكْمًا وَأَلْحِقْنِي بِالصَّالِحِينَ
“Ey Rabbim! Bana hikmet ver ve beni sâlihler arasına dâhil et.”
(26/Şu’arâ, 83)
*Duanın en güzel, en latîf, en leziz, en hazır meyvesi, neticesi şudur ki: Dua eden adam bilir ki, birisi var ki; onun sesini dinler, derdine derman yetiştirir, ona merhamet eder. Onun kudret eli herşey'e yetişir. Bu büyük dünya hanında o yalnız değil; bir Kerim zât var, ona bakar, ünsiyet verir. Hem onun hadsiz ihtiyacatını yerine getirebilir ve onun hadsiz düşmanlarını def'edebilir bir zâtın huzurunda kendini tasavvur ederek, bir ferah, bir inşirah duyup, dünya kadar ağır bir yükü üzerinden atıp*
*الْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ*
der.
Mektubat - 302
Hakaik-i imaniye, herşeyden evvel bu zamanda en birinci maksad olmak ve sair şeyler ikinci, üçüncü, dördüncü derecede kalmak ve
Risale-i Nur'la onlara hizmet etmek en birinci vazife ve medar-ı merak ve maksud-u bizzât olmak lâzım iken; şimdiki hal-i âlem hayat-ı dünyeviyeyi hususan hayat-ı içtimaiyeyi ve bilhâssa hayat-ı siyasiyeyi ve bilhâssa medeniyetin sefahet ve dalaletine ceza olarak gelen gazab-ı İlahînin bir cilvesi olan harb-i umumînin tarafgirane, damarları ve a'sabları tehyic edip bâtın-ı kalbe kadar, hattâ hakaik-i imaniyenin elmasları derecesine o zararlı, fâni arzuları yerleştirecek derecesinde bu meş'um asır öyle şırınga etmiş ve ediyor ve öyle aşılamış ve aşılıyor
(Kastamonu Lâhikası 117.sh - Risale-i Nur)