"Hayır sevgilim. Sen olduğun gibi güzelsin, çok değerlisin. Hep öyleydin, öyle kal... Ben seni seviyorum, oldukça fazla... Evet seni unutur gibi olduğum zamanlar oldu doğru, lakin hiçbir zaman tam anlamıyla gidemedim senden. Hep aklımdaydın ben fark etmesem bile bilinçaltım hep sendin. Zaten o yüzden değil miydi, gündüzleri unuttuğumu sanmam,
...
Lodovico Buonarroti, Michelangelo'nun babası, oğlundaki salt mükemmelliği hiç anlamayan son derece varlıklı bir adamdı, bu yüzden bazen onu dövüyordu. Hiçbir çocuğu, hayatını kazanmak için ellerini kullanmayacaktı. Bu yüzden Michelangelo ellerini kullanmamayı öğrendi. Yıllar sonra, şehri gezen bir prens, Michelangelo'nun atölyesine girdi ve ustayı, tek parça halinde 5,5 metrelik bir mermer parçasına bakarken buldu. O zaman prens, söylentilerin doğru olduğunu anladı. Michelangelo son dört aydır her gün buraya gelmiş, mermere bakmış ve evine dönmüştü. Bunun üzerine prens aşikar olanı sordu, "Ne yapıyorsun Michelangelo?" ve Michelangelo da prense dönüp ona baktı. Sonra fısıldadı... "Çalışıyorum..."
3 yıl sonra mermer parçası Davut Heykeli oldu...
"İyi geceler" i ortalama ve altı olanlara bıraktım. Öncesinde ailemmiş gibi bağ kurduklarıma"Cici geceler ve kendine cici bak." diyordum. Şimdi ise "Mutlu ve hayırlı gecelerin olsun." veya "Mutlu ve umutlu gecelerin olsun." diyorum.
Bir ara nenemi geçirirken sesli fısıltıyla "Mutlu ve hayırlı gecelerin
Ne kadar dönüp dolaşsam, yine de
Hep o çıkmaz sokaktayım çaresiz
Bir umut kırıntısı gözlerimde
Yürüyorum durmadan, dalgın, sessiz
Sokak o sokak, bense ben değilim
Sanki bin yıllar geçmiş aradan
Boşlukta bir şeyler arıyor elim
" Artık acının bize öğretilen diğer her şeyden daha gerçek ve daha güçlü olduğunu biliyorum; senin bir zamanlar neler çektiğini öğretti acı bana. Eğilip büküldüm, kırılıp paramparça oldum ama eskisinden çok daha iyi bir şekle büründüğümü umut ediyorum."
Tek bir an, paramparça
Bir zerresi bende, taşımaktayım
Birkaç ihtimal mümkündür,
Birçok derinlikte kazımaktayım
Birkaç sene değil bin yıllara yayılmış
Tek bir an, paramparça
Hissetmeyene kadar yalnız kalacağımı,
Şarkı söylemek isteyen keyfince söylesin. Aslında, eline tek gidişlik bilet tutuşturulmuş bir insan, pek öyle kolay kolay gönlünce şarkı söyleyemez. Elinde tek gidiş biletinden başka bir şey olmayan insan türü, ayakkabısının topuğu çakıllara bastığında çıkan sesten bile ürkecek kadar diken üstündedir. Artık daha fazla yürümeye niyeti yoktur. Canı gidiş-dönüş bileti için ağıt yakmak ister aslında . Tek yön bileti, dün ve bugün, bugün ve yarın arasındaki bağın koptuğu, paramparça olmuş bir yaşamdır. Öylesine yırtık pırtık olmuş bir tek yön bileti için ağıt yaka bilenler, bir zamanlar gidiş-dönüş biletini sımsıkı yakalamış olan insanlarla sınırlıdır. İşte o yüzden de, biletin dönüş için olan yarısını kaybetmemek, çaldırmamak için neredeyse histeri telaşıyla hisse senetleri alır, hayat sigortası yaptırır, sendikayla amirleri arasında ikiyüzlüce oynarlar.
Artık acının bize öğretilen diğer her şeyden daha gerçek ve daha güçlü olduğunu biliyorum; senin bir zamanlar neler çektiğini öğretti acı bana. Eğilip büküldüm, kırılıp paramparça oldum ama eskisinden çok daha iyi bir şekle büründüğümü umut ediyorum.
Hani hiç bitmeyecek sandığım güzellikler?
Ne sevinçler, gülüşler ve neler vardı, gitti.
Kalakaldım böyle ben ortada paramparça,
Her gelen yüreğimden bir şey kopardı, gitti.
Hey benim doyamadığım deli fişek gençliğim,
İçimde bir zamanlar bir kor yanardı, bitti...