Kafamın içi Platon'un Devlet kitabı gibi. İçerisinde yüzbinlerce oda var her odada kurulmuş bir masa, her masada milyonlarca kafa. Sürekli konuşup konuşup duruyorlar. Soru işaretleri, ünlemler ve noktalar, sürekli bir ateş halindeler. Komutu kim verdi bilmiyorum. Sadece sanki doğduğum an 'ATEŞ!!!' denmiş ve savaş başlamış gibi hissediyorum. Ben ne yapmam gerektiğini bilmiyorum. Soruların cevapları yeni soruları doğuruyor. Sürekli ve sürekli olarak peki ya öyle değilse, öyle olsa bile şu olmalı mıydı, hayır hayır şu da olabilirdi, kesinlikle bu haklı, ama dur bir de ondan dinleyelim, ama ama ya anlatamadıkları varsa, bilemiyorum yine de sanki başka bir şey var bu işin içinde,,, cümleler türlü türlü kuruluyor. Hepsi de soru. Cevabın yarısına gelmeden yeni bir soru. Cevap bitince yeni bir soru. Cevabın kendisi bir soru! Yine bir soru. Beynimin içi soru. Kalbimin ağrısı bir soru. Saçımın rengi, görüşümün bulanıklığı bir soru. Hafızamın belirsizliği bir soru. Hayatım bir soru. Varlığım bir soru. Sahi benim dışımda niye kimse sormuyor, SORU???