Eski dedektif Dave Gurney'in yeni bir cinayet vakasına dahil olmasıyla başlayan hikaye, okuyucuyu daha ilk sayfadan derin bir merak ve gerilimin içine çekiyor. Gurney'in karşılaştığı bu karmaşık ve gizemli olay, sadece cinayet çözme becerilerini değil, aynı zamanda kendi içsel çatışmalarını da gün yüzüne çıkarıyor.
Kitabın atmosferi,
Uzun zaman olmuştu polisiye roman okumayalı, eski bir dostla karşılaşmanın sevinci vardı içimde okuduğum süre boyunca. Polisiye romanların genelinde olduğu gibi bu kitabın da sayfa sayısı fazla ama akıcı bir kitap, yer yer sürükleyici de. Ancak karışık bir suç örgüsü beklentiniz varsa tatmin olmayabilirsiniz. Okumaya başlamadan önce buradaki birkaç incelemeye göz atmıştım, katilin kolay tahmin edilebilirliği dile getirilmişti, ben de katılıyorum, şaşırtan bir katil yoktu. Bir seri katilin 5. kurbanı olduğu düşünülen Rebecca Haworth cinayetine yoğunlaşmakta roman. Başkarakter dedektif tiplemesi hoşuma gitti, çok zeki veya dâhi değil, oldukça sıradan yani kusurlu ve kusurlu olduğu için güzel. Bu durum karakteri anlamakta yabancılık çekmeden karşımda oturan birisini dinliyormuş gibi onun düşüncelerini ve hislerini okumamı sağladı. Kitabın sonunda yazar katilin mektubuna yer vermiş, bu mektup tahmin edileceği üzere karanlıkta kalan tüm yerleri aydınlatan bir itiraf niteliğinde, son paragrafın vurucu olduğunu düşünüyorum.
Boş zamanınızda film izler gibi okuyabileceğiniz kafanızını dağıtan bir kitap, ben okurken keyif aldım ve serinin diğer kitaplarını okumak gibi bir planım var, size de keyifli okumalar dilerim.
yaşamının iskeletinin çöktüğüne, tüm referans noktalarının yok olduğuna, kalıcı olduğunu hayal ettiği her şeyin buharlaştığına dair ezici bir duygunun etkisine kapılıyordu.