Mesele teknolojinin varoluşsal tehdit olması değil. Mesele teknolojinin toplumun kötü yönlerini ortaya çıkarma becerisi ve toplumun en kötü yönü de bir varoluşsal tehdittir. Eğer teknoloji kitlesel kaos, öfke, kaba kuvvet, karşılıklı güvensizlik, yalnızlık, yabancılaştırma, daha fazla kutuplaşma, seçim hilesi, popülizm yaratır, dikkat dağıtır, esas sorunlara odaklanmayı engellerse...
Toplumdan bahsediyoruz. Ve artık toplum kendini iyileştiremiyor ve bir tür kaosa sürükleniyor.
Faşizmin yenilgisiyle birlikte yeni bir popülist modernite doğmuştur
Savaştan sonra “Aydınlanma karşıtı” mirası Soğuk Savaş dönemine uygun olarak yeniden formüle eden popülizm tarihte ilk kez tamamına ermiş, yani iktidara gelmiştir.
Nihayetinde,özellikle seçimli demokrasilerdeki her siyasetiçi "halk"ı cezbetmek, olabildiğince fazla yurttaşın anlayabileceği bir hikaye anlatmak ve "sıradan halkın" nasıl düşündüğüne ve bilhassa nasıl hissettiğine duyarlı olmak ister.
popülistler sadece kendi meşruiyetleri için değil projenin etkili bir şekilde hayata geçirilmesi için devlet iktidarının önemini abartmakta ve toplumsal hareketlerin politik ifadelerini hafife almaktadırlar.Popülizm bu sebeple temel bir paradoksla şekillenir:halkın iktidarı ağızlarından hiç düşmez fakat nihai kontrol ve karar alma mekanizmaları küçük bir politikacılar çevresine aittir. bu sebeple sol popülizm ile sağ popülizm çoğu kez rahatsız edici biçimde birbirlerine yakın düşerler.Ayrıca hareketlerin içinden çıkmış olsalar bile size önce devlet iktidarını almaları gerektiğini,ardından iktidarı hareketlere vereceklerini söyleyen siyasetçilere asla güvenmeyin.bu çerçevede popülizm önderliğin elinde strateji olmayı sürdürürür ve hareketleri taktiksel eylemlerle sınırlar.
Günümüzde demokrasinin karşılaştığı tehlike, sistematik olarak demokratik ideallere karşı çıkan bir ideolojiden gelmiyor. Tehlike, demokrasinin yüksek ideallerini gerçekleştirmeyi vaat eden yozlaşmış bir demokrasi biçimi olan popülizm. Başka bir deyişle tehlike, demokratik dünyanın içinden, demokratik değerlerin dilini konuşan siyasetçilerden geliyor. Popülist zeminde siyasette "kazanan her şeyi alır" zihniyeti demokrasinin temel ilkesi olarak pazarlanmaya çalışılıyor. Hakikatin önemsizleşmesinin bulanıklaştırdığı bu sularda, sahteler, gerçeklerin yerine geçip, gerçekleri sahteymiş gibi sunuyor.