"Acımazlığın sembolü olan Neron'a, sarayın geleneği üzere bir idam fermanını imzalatmaya getirmişler; bir insanı ölüme göndermek Neron'un öyle yüreğini yakmış ki: “Keşke hiç yazı yazmasını bilmeseydim” demiş; gelin de bunu açıklayın! Böyle örneklere herkeste, hatta kendi kendimizde o kadar çok rastlarız ki, aklı başında insanların bizi bir kalıba dökmeye çalışmalarına şaşarım; insanda en çok ve en açık görülen kusur zaten bir dalda durmamaktır. Publius Syrus'un ünlü sözü de onun için doğrudur.
Değiştirilemeyen bir düzen kötü bir düzendir."
Aklı başında insanların bizi bir kalıba dökmeye çalışmalarına şaşarım; insanda en çok ve en açık görülen kusur zaten bir dalda durmamaktır. Publius Syrus'un ünlü sözü de onun için doğrudur: Değiştirilemeyen bir düzen kötü bir düzendir.
Derginin vatanı İngiltere. (Hangi derginin? Dergi korkak, pısırık bir kelime, mecmuanın kötü bir tercümesi. Mecmuada bir edep, bir asâlet var. Câmi ile, câmia ile, cemiyetle akraba. Dergi düşünmez, haykırmaz, dövüşmez; toplar. Neyi? Sorumluluktan kaçanları.) İngiltere'de ilk dergi 1749'da çıkar: Monthly Review. Onu Smolett'in* Critical Review'su takip eder (1756). Ama Ingiltere'de dergi denince Edinburg Review gelir akla (1802). Bir neslin değil, bir milletin şerefi; bir bayrak, bir mahkeme, bir vicdan. Şiârı Publius Syrus'un bir sözü: "Suçluyu affeden hâkim, kendini mahkûm etmiş olur." ("Judex damnatur guum nocens absolvitur.")