Bir Tarık Tufan romanını daha bitirmiş olmanın verdiği mutluluk, hüzün ve kafa karışıklığı içerisindeyim. Tıpkı Şanzelize Düğün Salonu ve Düşerken'den sonra yaptığım gibi Hakan ve Yıldız ile muhabbet içerisindeyim kafamın içinde sürekli.
Tarık Tufan'ın romanları, bir arayışın, sorgulayışın, düşüşün, bir kayboluşun öyküsünden oluşur. İnsanın kendine "sen kimsin?" diye sormasının..
Hayat, sabit değildir. Bazı sarsıntılar, zelzeleler olur hayatımızın belirli noktalarında. Hem de bazen o kadar şiddetli olur ki bu sarsılış, benliğinden, kendinden bir şey kopuverir insanın. Ama başına yıkılmış dünyasından kalan moloz yığınları arasında bulamaz onu. Kaybeder, kaybolur...
Herkese değil, hayatında en az bir kere kaybolanlara tavsiyedir.
Unutmadan son olarak, kitabın sonlarına doğru İshak'ı ve Jülide'yi daha sonrasında da Nefes Saatçisi Nurettin Bey'i okumak.. Sanki hiç beklemediğin bir anda kalabalık bir caddenin ortasında eski bir dost ile karşılaşmak gibiydi.. Öyle ki o anlarda kitaba sarılma isteği hissettim..