Artık, domuzların yüzlerine ne olduğu anlaşılmıştı. Dışarıdaki hayvanlar, bir domuzların yüzlerine, bir de insanların yüzlerine bakıyor; ama onları birbirlerinden ayırt edemiyorlardı.
Yaşamak, tabiatın en küçük kımıldanışlarını sezerek, hayatın sarsılmaz bir mantık ile akıp gidişini seyrederek yaşamak; herkesten daha çok, daha kuvvetli yaşadığını, bir âna bir ömür kadar çok hayat doldurduğunu bilerek yaşamak...
İnsandaki çocuk vicdanı, tohumdaki öz gibidir. Ve öz olmadan tohum filizlenmez, gelişmez. Yeryüzünde bizi neler beklerse beklesin, insanoğlu doğdukça ve öldükçe, insanoğlu yaşadıkça, hak ve doğruluk denen şey de var olacaktır.
Bir mezarda gömülü olan kalp ne kadar tutkulu, ne kadar günah işlemiş, ne kadar asi olursa olsun, üstünde yeşeren çiçekler bize masum gözleriyle, sakince bakarlar...