Hayalperest bir çiftçi kızı olan Emma, Charles Bovary adında basit bir doktorla evlenir. Kocasıyla birlikte Rouen şehrinde, sade ve renksiz bir hayat yaşarlar. Oysa Emma okuduğu romantik romanların etkisinde kalarak macera dolu bir hayat yaşamak ister. Bu nedenle kocasını ruhsuz ve kaba bulur. Kendini kaptırdığı bunalım içinde, Rodolphe ve Leon
Yaşamı farklı açılardan sorgulayan ve bunu yaparken yaşamı karmaşık bir notalar bütünü gibi anlatan bir metin varsa akla ilk Murakami gelir elbette. Hemen her kitabında müzikle bir bağ illaki kuruyor çünkü.
Yaşam tercihlerle şekillenen bir ezgiyken ölümle birlikte herşey hiçliğe dönüşür . Yaşadığınız tüm gerilimler , hırslarınız , hayatla olan kavganız anlamsızlaşır. Geriye bir sıkımlık , donmuş, sert bir toprak topağı kalır.
Harika bir anlatım olmasına rağmen sonu olmayan kitaplar beni mutsuz ettiği için 7 puan verdim. İyi veya kötü bir sonuca bağlanmadığında, yarım kaldığında zihnim o kitabı rafa kaldıramıyor maalesef.
Herkese keyifli okumalar ...
Hayatın, “Hayat böyledir,” diyen herkesin öne sürdüğü gibi öyle renksiz ve önemsiz, öyle gizsiz ve mucizesiz olmasıyla hiçbir zaman yetinmek istememişti.
Yokluğun buz gibi soğuk
Uzaklardan bir ses olmanı isterdim, bir selam, bir nefes... 'Üşüme' diye seslenmeni isterdim... Bir el olmanı isterdim, bir kol... 'Özledim' deyip sarılmanı... En karanlık yerinde düşlerimin çıkıp gelmeni isterdim kınalı bir bahar gibi, umut ışığı olmanı isterdim hayatıma... Gelseydin ve yaslasaydım başımı omuzuna,