Kalbini ve aklını aynı anda aynı frekansta kullanabilen insan çevresine duyarsız kalamaz, problemleri keşfeder ve duyguları ile o an için o sorunu hissetmeye başlar.
Ağaçtan düşmek elma için varoluş sürecinin son noktası ve olgunlaşmanın en güçlü göstergesidir. O an, yani düşme anı zorlu ve kapsamlı bir sürecin en sonudur. İşte buna “fikir” denir
Bir gün oğlu Süleyman'ı (Kanuni'yi) çok süslü görünce nükteli bir şekilde:
"-Oğlum, o kadar süslenmişsin ki, annene giyecek bir şey bırakmamışsın!.." dedi.
Yavuz'u, o korkunç Sina çölünde bir arslan; Mısır'a girişinde mütevazı, gözü yaşlı, şükreden bir mü'min; Üsküdar'da kendisini nefs muhasebesiyle yönlendiren ilahi ve deruni lezzetlere müstağrak bir derviş olarak görüyoruz.
Ey ölüm!
Ey firak-ı cisim!
Göremiyorum seni henüz
bir düğün gecesi olarak.
Dolu dolu gözlersin bende
boş bir salıncak.
Yarım kalmışlıksın hâlâ
çayı bitmemiş bir bardak.
Ey ölüm!
Ey firak-ı cisim!
Sen ne kadar uzak
sen ne kadar yakınsın.
Ensemdeyken nefesin
hiç yoksun sayıyorum.
Soğuğunla üşüyen ellerimi
nefesimle ısıtamıyorum.
"Onlar ayakta dururken, otururken, yatarken hep Allah’ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler (ve şöyle derler:) “Rabbimiz! Sen bunu boş yere yaratmadın, seni tenzih ve takdis ederiz. Bizi cehennem azabından koru!"