Şu da bilinir ki her tarihsel ya da romanesk yaşamöyküsü -bu durumda ikisi de aynı şeydir- özyaşamöyküseldir, sözde başkasını anlatan her yazar aslında kendisini ve kendisinden, gerçek kendisinden çok farklı olduğunu sandığı kendisini anlatır: En büyük tarihçiler romancılardır, tarihlerinde, uydurdukları tarihlerinde kendilerini olabildiğince çok anlatanlar...
Öte yandan her özyaşamöyküsü kesinlikle romandan başka bir şey değildir. Aziz Augustinus'tan bu yana, İtiraflar romandır, Jean-Jacques Rousseau'nunkiler romandır, kendisi sadece Anıları'na bu adı vermekle olağanüstü sezgi gücüyle hakiki gerçeğin sadece şiirsel gerçek olduğunu, gerçek tarihin de sadece roman olduğunu söylese de Goethe'nin Şiir ve Gerçek'i romandır.
Her şair, her yaratıcı, her romancı- roman yazmak yaratmaktır- kahramanlar yaratırken kendisini yaratır ve eğer bunlar ölü doğarlarsa kendisi de ölü yaşıyor demektir. Her şair, Yüce Şair, Ebedi Şair Tanrı da dahil olmak üzere her yaratıcı diyorum... Tanrı evreni yaratırken, evreni sürekli yaratırken, şiirselleştirirken kendi kendini Şiirinde, Kutsal Roman'ında yaratmaktan başka bir şey yapmaz.