Ziya-yı şemse kapanmış bütün deriçeleri
Bir öyle hücreye benzer ki ömrümün kederi.
Gubar-ı ye's ü fena sinmiş orda elvana
Emel, heves bırakılmış sükut u nisyana.
Bütün hadayık-ı histen o toplanan ezhar
Uyur mekaabir-i minada bi-ümid-i bahar.
Bu penbe gül, bu gül ağır ağır erimiş
Üzerlerinde değiştikçe her mükedder kış.
Ocak harab ü tehi, lamba kimsesiz, a'ma
Bu samt-ı haste eder hüzn ü uzleti ima.
Soluk cidara asılmış, durur garik-i melal
O çehreler ki uyur gözlerinde eski hayal...
O eski hücreye benzer ki ömrümün kederi
Çekilmiş ufk-ı teselliye karşı perdeleri...
Miyah-ı râkide-i samt ü hâb içinde akar,
Biri bir erganun-i eb'adı
Dinliyor, gölgelerde ser-be-zemin.
Biri altın gözüyle, gûyâ ki
Sana ey kalb-i mübhem ü baki
"Gel"diyor.
Lâkin
İniyor
İşte leylin zalâm-ı bidâdı....
Abdullah b. Abbas şöyle demiştir: “Arkadaşının kusurlarını hatırlayıp onlar üzerinden gıybet edeceğine, hemen kendi kusurlarını hatırla ve onları düzeltmeye çalış!” [İbn Ebi’d-Dünya, es-Samt ve Âdabü’l-Lisan, I, 130
Hep samt ü râşe saklı bu vâdi-i muzlimin
Her hatvesinde şüpheli bir hufre, bir kemîn
Hep samt ü râşe... Kaynaşıyor canlı gölgeler
Bir mahşer-i cünun gibi pürcûş u bîhaber.