Hep samt ü râşe saklı bu vâdi-i muzlimîn
Her hatvesinde şüpheli bir hufre, bir kemîn
Hep samt ü râşe... Kaynaşıyor canlı gölgeler
Bir mahşer-i cünûn gibi pürcûş u bîhaber.
(Hep ıssız bir titreyiş saklı bu karanlık vadi de)
(Her adımında şüpheli bir oyuk bir tuzak)
(Hep) sessiz bir titreyiş)
(Bir delilik mahşeri gibi coşkunluktan habersiz)
.. bana yaz, açıkla dostum, bir an için gururunu yen, çünkü bu gibi sırlar insanı harap eder...
Bu rukûdet, bu samt u cevf-i leyâl
Rûhu bir sekte-i tereddüdle
Habseder bir azâb-ı seyyâle
Ziya-yı şemse kapanmış bütün deriçeleri
Bir öyle hücreye benzer ki ömrümün kederi.
Gubar-ı ye's ü fena sinmiş orda elvana
Emel, heves bırakılmış sükut u nisyana.
Bütün hadayık-ı histen o toplanan ezhar
Uyur mekaabir-i minada bi-ümid-i bahar.
Bu penbe gül, bu gül ağır ağır erimiş
Üzerlerinde değiştikçe her mükedder kış.
Ocak harab ü tehi, lamba kimsesiz, a'ma
Bu samt-ı haste eder hüzn ü uzleti ima.
Soluk cidara asılmış, durur garik-i melal
O çehreler ki uyur gözlerinde eski hayal...
O eski hücreye benzer ki ömrümün kederi
Çekilmiş ufk-ı teselliye karşı perdeleri...
Bir beyaz lerze, bir dumanlı uçuş,
Eşini gaib eyleyen bir kuş gibi kar
Gibi kar
Geçen eyyâm-ı nevbaharı arar...
Ey kulûbün sürûd-i şeydâsu,
Ey kebûterlerin neşideleri,
O baharın bu işte ferdâsı
Kapladı bir derin sükûta yeri
Miyah-ı râkide-i samt ü hâb içinde akar,
Biri bir erganun-i eb'adı
Dinliyor, gölgelerde ser-be-zemin.
Biri altın gözüyle, gûyâ ki
Sana ey kalb-i mübhem ü baki
"Gel"diyor.
Lâkin
İniyor
İşte leylin zalâm-ı bidâdı....
Abdullah b. Abbas şöyle demiştir: “Arkadaşının kusurlarını hatırlayıp onlar üzerinden gıybet edeceğine, hemen kendi kusurlarını hatırla ve onları düzeltmeye çalış!” [İbn Ebi’d-Dünya, es-Samt ve Âdabü’l-Lisan, I, 130