Ne işin var senin benim kalbimde¿
Gözlerime perde diye, nasıl sen çekilirsin¿
Rüzgarla nasıl anlaştın¿ Kokun her esen yelde..
Almıyor aklım hiçbir şeyi, o kadar sen dolmuş ki..
Yollar, hep sana çıkıyor olamaz dimi¿
Dur dur, dur bi geç karşıma konuşalım,
Dinle söyleyeceklerim var..
Vardı yani; nerde, nereye gitti bunca kelime?
Ben kalmadım mı ben de; iyide sen, sen vardın hani¿
Nerdesin..
"Patron!" diye bağırdı. "Sana çok söyleyeceklerim var! Senin kadar kimseyi sevmedim! Sana çok söyleyeceklerim var ama, dilim beceremiyor! Öyleyse, ben de onları oynayacağım! Kenarda dur da basmayım! Vira! Hop! Hop!"
Biri geliyor
Her şeyin gibi oluveriyor.
Her anın gibi, öncesinde de var gibi.
Unutturmuyor herşeyi ama
Alıp götürüyor seni, kalbini
Fakat o sırada, hep orada olanı unutuveriyorsun.
Yazık oluyor.
Sana, bana, bize…
Söyleyeceklerim çok ama ifade edemiyorum.
Kaybederim belki seni
Belki sahip olurum sana
İkisi de korkutuyor beni
Temize çekebilsem yazdıklarımı
Sana da söyleyeceğim
Asıl, kendimi temize çekebilirsem bir gün eğer
Hep seninle kalacağım.
Aslında takip edilmek değil, birisinin benden bir beklentisi olması, onu düşünmemi beklemesi beni rahatsız ediyordu. Zaten hep böyle olmuyor muydu ki; ben ne kadar kurtulmaya çalışsam da, ne kadar aradığım huzuru yalnızlıkta bulduğumu anlatsam da birileri mutlaka benden bir şeyler bekliyor, bir şeyler istiyor ya da istemeye yelteniyordu. Durdum ve bir kez daha konuşmaya karar verdim.
"N'olur anla beni. Benim kendime hayrım yok kaldı ki sana nasıl olsun?" dedim.
Birazdan takılacaksın satırlarıma. “Bana mı?” diyeceksin. Evet sana ey dost! Sana söyleyeceklerim var. Kelimeler, karınca yuvası gibi kaynıyor zihnimde. İçlerinden biri kâğıda düşüyor, yedi harfli: Dostluk.