Ruhlarımızın oluşturduğu bir ütopyadayız.
Bu cennette, ikimiz, sadece ikimiz varız.
Baharın rengarenk açan tüm çiçekleri bir arada,
Etrafımızda, havada uçuşan dallar, kuru yapraklar var.
Güzelliğinle kaplı, aşkınla büyüleyen bir cennetteyiz.
Sen kraliçesin, bende şövalyeyim.
Yüzün bir sanat eserinin en güzel haliyken,
Ben çok sevdiğim cennetinde,
Genç adam Bilgeye sordu:
"Muslüman olduğu halde insanların kaba ve sert olmalarını anlayamıyorum. Bunun nedeni nedir efendim?"
Bilge derin bir nefes alıp gence baktı. Sesini acı bir tebessüme sarıp konuşmaya başladı : "Allah'ın söylediklerini öğrenip Allah'ı öğrenmeyenlere baktığında onların kaba ve sert olduğunu
Sallana sallana mutfakta dolaştım ve soğuk bir
şeyler hazırlamasına yardım ettim. Bir şişe ev işi şarap bile açmıştı; bir komşusunun verdiği mürver şarabı. Kapıları kapattık ve ısınmak için havagazmı
açık tuttuk. Allahım, ne hoştu. Sanki birbirimizi yeniden tanımaya başlıyorduk. Arada sırada ayağa
kalkıyor, kollarımı beline doluyor, ihtirasla
BEYAZ LÂLE
Hudutta bozulan ordu iki günden beri Serez’den geçiyordu. Hava serin ve güzeldi. Ilık bir sonbahar güneşi, boş, çimensiz tarlaları, üzerinde henüz taze ve korkak izler duran geniş yolları parlatıyordu. Bu gelenler, gidenlere hiç benzemiyorlardı. Bunlar adeta ürkütülmüş bir hayvan sürüsüydü. Hepsinin tıraşları uzamış, yüzleri pis ve
Sen gelirsin diye yollarınına begonviller kanaviçeler ve manolyalar ekeceğim.
Sevinçlerimi tebessüm diye kolye yapıp yapraklarına asacağım.
Gelirsin diye mor papatyalardan bir köy evi inşa edeceğim sana.
Çatısına beyaz gecelerden çalıntı kiremitler döşeyeceğim.
Bahçesine mutluluk,keyif,huzur, dinginlik ve birazda sen ekeceğim.
Kibri nefreti, kötü