Param olduğunda, benim de son derece orijinal biri olduğumu göreceksiniz. Paranın en bayağı, en iğrenç yanı; insana yetenek bile verebilmesidir. Dünya batana kadar da vermeye devam edecektir.
“Evinde yiyeceği olmayıp da kılıcını alıp sokağa fırlamayana şaşarım!”
Sahibini söylemeden Avrupa’da bu sözü söylediğimde, bazıları bunun, Proudhon’a ait bir söz olduğunu düşündüler; çünkü Proudhon, sert konuşmasıyla bilinir. Onlara dedim ki, böyle bir söz söylemek Proudhon’un haddine değildir! Bazıları da Dostoyevski’nin bu sözü söylemiş olabileceğini düşündü. Zira Dostoyevski şöyle demiştir: “Bir yerde öldürme olayı varsa, olaya katılmayanların elleri de kana bulaşmış demektir.” Doğrudur!
Dikkat et bakalım, Ebû Zer ne diyor? Onun söylediğini din söylüyor, dine mensup olan biri değil.
Zaten Ebu Zer, dinin canlı şekliydi, başka bir şey değil. O, başka hiçbir etki altında kalmadı ve Fransız devrimini yapanlardan biri değil, Gıfar kabilesinin bir ferdiydi. O şöyle diyordu: “Evinde yiyeceği olmayıp da kılıcını alıp sokağa fırlamayana şaşarım!” O, fakirliğe neden olana ve sömürgecilere kılıç çekin demiyordu. Onun çağrısı, bütün toplumu hedef alan bir çağrıydı. O, toplumda yaşayan herkes, sömürgecilerden olmasa bile yaşanan açlıktan ve fakirlikten sorumludur, demek istiyordu. Zira bu durumun ortaya çıkmasında herkesin payı vardır.