Abdullah b. Sebe, San'alı bir yahudiydi. Hz. Osman zamanında Müslüman oldu. Daha sonra, Müslümanlar arasına fitne sokmak için, İslam ülkelerinde gezmeye çıktı.
....
Mısır'a gidip orada yerleştikten hemen sonra da, yıkıcı faaliyetlerine başladı.
.....
Müslümanlara diyordu ki:
Isa için "rucû edecek" diyorlar. Halbuki esas rücû hakkı, yâni öl-
dükten sonra dünyaya dönüş hakkı Muhammed'indir.
....
Abdullah Ibn Sebe daha sonra şöyle demeye başladı:
Bin peygamber ve bu bin peygamberin de bin vasi'si vardı. Ali de Muhammed'in vasisiydi. Muhammed 'Hatemu'l-enbiya',
Ali de 'Hatemu'l evsiyấsı(vasï'lerin sonuncusu)dır. Resalullah(s.a.s)'in vasiyetini yerine getirmeyenden daha zalim kim vardir?
Resalullah(s.a.s)'in vasisi Ali, ileri atılıp bu vasiyeti yerine getirmek için ümmet'in yükūnů yüklenmek istedi. lşte Osman, hakkı olmadan bu imtiyazı ondan aldi.
Ali, Resalullah(s.a.s)in vasisidir.
Ayaklanın ve onu bu işe teşvik edin.
De ki: Rabbim, kullarından dilediğine bol rızık verir ve (dilediğinden de) kısar. Siz hayra ne harcarsanız, Allah onun yerine başkasını verir. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır."
(Sebe'34/39)
Nur Risaleleri'nde Hristiyan ve Müslümanların ittifakına (!) Said Nursî tarafından Mehdî (a.s.) de iştirak ettirilmiş ve bu ittifakın programı olan Risale-i Nur'u Mehdî'nin neşir ve tatbik edeceği de iddia edilmiştir:
"...sonra gelecek o mübarek zat (Mehdi), Risale-i Nur'u bir programı olarak neşr ve tatbik
Sebe Suresi 3: İnkarcılar “Evrenin sonu (saat) bize
gelmez” dediler. De ki: “Hayır, duyu organlarıyla algılanamayanları
bilen Rabbime andolsun ki, o mutlaka size
gelecektir...”