Onlar gökte ve yerde önlerinde ne var, arkalarında ne var bakmadılar mı? Eğer dilersek onları yerin dibine geçiririz. Yahut gökten üzerlerine parçalar düşürürüz. Şüphesiz bunda, Allah’a yönelen her kul için elbette bir ibret vardır. ⛰️ ☁️
Sebe Sûresi, 9. Âyet
Allâhü Teâlâ şöyle buyurdu -meâlen-:
“(Habibim) De ki: Şüphe yok ki Rabbim, kullarından dilediğine rızkı hem genişletir hem daraltır. Ve bir şeyden ne infak ederseniz O, onun karşılığını (dünyada da âhirette de) verir ve O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.”
(Sebe’ Sûresi, âyet 39)
Allâhü Teâlâ şöyle buyurdu -meâlen-: “(Habibim) De ki: Şüphe yok ki Rabbim, kullarından dilediğine rızkı hem genişletir hem daraltır. Ve bir şeyden ne infak ederseniz O, onun karşılığını (dünyada da âhirette de) verir ve O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.” (Sebe’ Sûresi, âyet 39)
Akıl Nereden Beslenirse Oranın Şeklini Alır
Kraliçenin Allah’tan başkasına ibadet ettiği şeyler, kendisini hakkın yolundan engellemişti. Çünkü o, inançsız bir kavimdendi.
Neml sûresi 43.
Bu ayet sosyolojik bir gerçeği gözler önüne sermektedir. Ayette bahsi geçen kraliçe, Sebe ülkesinin yöneten kişidir. Onu Allah'tan ve onun yolundan engelleyen şey, ibadet ettikleri ve inançsız bir toplumda büyümesiydi. Sebe kraliçesi akıllı bir kadındı. Ancak aklı, yaşadığı toplumun yansımasıydı.
Sebe Melike’si akıllı bir kadındı. Fakat yaşadığı çevre, ortam, gelenek, örf, adet ve düşünceler onu Allah’a ibadet etmekten alıkoymuştu. Tüm bunlar aklın doğru bir şekilde çalışmasını engelleyen sebeplerdir.
Çünkü akıl, içinde yaşadığı toplumun bilgi ve marifetiyle, örf ve adetiyle, din ve kültürüyle şekilleniyor. Akıl bazen geleneği, bazen örfü, bazen de millî duyguları ve düşünceleri kutsar. Öyle ki daha sonra gerçekleri görse de sahip olduğu eski düşüncelerinden kolay kolay sıyrılamaz.
Bir kimse ilimde, teknikte, fende, bilim ve teknolojide ne kadar ileri seviyede olursa olsun içinde yaşadığı toplumun hurafelerinden sıyrılmadıkça hakikati göremez, duyamaz, anlayamaz ve iman edemez.
Gerçeğin görülebilmesi için gerçek diye sunulan şeylerin gözden geçirilmesi, süzülmesi ve tarafsızca değerlendirilmesi gerekir.
Biz herhangi bir memlekette tehlikeyi haber veren bir uyarıcı gönderdikse, mutlaka oranın refah içinde şımartılmış olanları dediler ki: " Biz sizin gönderildiğiniz şeyleri tanımayız
"Hamd, göklerdeki ve yerdeki her şey kendisinin olan Allah'a mahsustur. Hamd ahirette de O'na mahsustur. O, hüküm ve hikmet sahibidir, (her şeyden) hakkıyla haberdardır."
34/1
"İnkâr edenler, ‘Kıyamet başımıza gelmez' dediler. Sen de ki: Evet, gaybı bilen Rabbime yemin olsun ki başınıza gelecektir. Ne göklerde ve ne de yerde zerre kadar birşey Ondan uzak kalamaz; bundan küçük veya büyük ne varsa hepsi ap açık bir kitapta yazılmıştır."
Sebe' Sûresi, 34:3.