İnsanlar şehir gibiydi. Bazı kötü yönleri var diye bütün şehirden nefret etmezdiniz. Sevmediğiniz yanları, birkaç tane tehlikeli ara sokağı ve mahallesi olabilirdi ama bir şehri yaşanılır kılan şey iyi yönleriydi.
Herkesin her şeyi kolayca konuştuğu
Arkasını döner dönmez unuttuğu zamanlardı.
Bütün güneşler, içinde doğup içinde batan biriydim
Kekeleyen bir yaşamın hecesinden gelmiştim sana.
Yaşama sevinci adına bir tutamağım kalmadı Ömür hanım.
Bir garip boşlukta çiviliyim günlerdir gözbebeklerimden.
Sahi nedir yaşamın anlamı? Geriye dönüyorum sık sık
yanıt aramak adına, yüreğimin silik izler bırakıp, ağır
yükler aldığı zamanın derin denizlerine. Bakıyorum umut
karamsarlığın, sevinç acının azıcık soluk almasından başka
ne ki? Yaşamsa gerçekle düşün umutsuz bir savaşı, her şeyi
içine alan kocaman bir yanılsama... Değil mi yoksa?
Onların sorunu zaman; zamanı geçirmek; zamanın kendiliğinden, tek başına, onların çabasına gerek kalmadan, onları bunu yapmaya zorlamadan, yorgunluktan bitkin düşmüş yürüyüşçülerin içinden geçer gibi, kendi içlerinden akıp gitmesi; halam işte bu yüzden konuşuyor, ağzından çıkan sözler, zamanı gözle görülür biçimde devindiriyor, oysa ağzı kapalı kaldığında zamanın devinimi duruyor, dev cüssesiyle ve ağırlığıyla karanlıkların içinden beliriyor, buysa zavallı halamı korkutuyor ve paniğe kapılarak, telaş içinde, kızının çocuğunun ishali ile başının dertte olduğunu anlatacak birini arıyor; " evet Jean-Marc, ishal, ishal, bir doktora gitti, sen o doktoru tanımazsın, bizden az uzakta oturuyor, onu yıllardan beri tanırız..."