Giyotinin soğukluğunu hissettim desem ne kadar inandırıcı olurum?
Bir idam mahkûmunun yaşadığı her anına, duygularına, çaresizliğine tanık oluyoruz. Eli kolu bağlı, bağışlanmayı bekleyen kişinin olayları, ölümü kabullenemeyişi, geride bırakacağı sevdiği insanları düşünmesi...
Yazarın dili sade, anlaşılır. Ağır bir kitap, sabırla okumak gerekir. Teşbih sanatını ustalıkla kullanmış, mahkûmla birlikte siz de yaşıyorsunuz, beraber merdivenlerden giyotin sehpasına çıkıyorsunuz hatta! Yaşanılan iç devinimleri muhteşem bir şekilde aktararak empati duygunuzu geliştiriyor. Kitabı okuyun.
Adını ve suçunun ne olduğunu bilemediğiniz bir idam mahkûmu, kokusu boğucu olan bir hapishane, sekiz metrekarelik ıslak ve nemli döşeme taşlarından oluşan havasız bir hücre, kasvetli avlu, gardiyanlar, çamurların ortasına atılan kürek mahkumları, kulağında kürek mahkumlarının zincirlerinin gürültüsü, uykusunda çırpınışlarla dolu rüyalar görmesi, infazından bir gün önce kızıyla yaptığı diyalog, mağrur bir tavır takınarak idam arabasına bindirilmesi, Bicêtre, Conciergerie ve insana tiksinti veren Gréve meydanı, rahipler, iyi yürekli cellatlar, saçlarının kesilip giyotin sehpasına yatırılması ve sonucu belirsiz sefaletin son perdesi... Bağışlanıp bağışlanmadığı belli değil. Üstelik ölümünün kendisini iyileştireceğini düşünüyor mahkûm ve son bir kez kızının ağzından baba kelimesini duymak istiyor.
Discite justitiam moniti.