Dünyaların en iyi babası benim babamdır
Düşmandır düşüncelerimiz
Dosttur ellerimiz
Dünyada tek elini öptüğüm
Babamdır
Kırkını geçtin, adam olmadın der
Başım önümde dinlerim
Önünde tek baş eğdiğim babamdır
Sabahlara dek Kuran okur
Anamın ruhuna
İnanır ona kavuşacağına
Bana gâvur der
Diş bilemeden
Dünyada tek bağışladığı ben
Tek bağışladığım odur
Başım derde girdikçe bakar çocuklarıma
Bi türlü ölemiyorum der senin yüzünden
Çocuklar ortada kalacak
Ölemez kahrımdan benim
Yaşamak zorunda benim yüzümden
Gözlerindeki ateş bakışlarında söner
Tuttuğun altın olsun der
Çocukluğumu tek anlayan odur
Dünyaların en iyi babası benim babamdır...
*Babam Abdülaziz Efendi 11 Şubat 1962 pazar günü, seksendört yaşında öldü. Bu şiiri, babamın ölümünden on yıl önce yazmıştım.
Bingöl Nüfus Müdürlüğünden benim çocuğum diye nüfuskâğıtları gönderilen üç çocuktan biri sekiz aylık, biri de benden iki yaş büyük… Bendeniz, seksendört yaşındayım efendim. Benim, sekiz aylık çocuğum nasıl olabilir.
Yıl 1944
"Aylığımız kaç lira bugün? Seksen üç lira seksen bir kuruş! Şurda, tramvay deposunun karşısında karnesiz ekmek satıyorlar, torbalar içinde. Tanesi..."
"Bir lira! Aldım geçen gün!"
"Demek seksendört ekmeğe öğretmenlik yapıyoruz."
Üç saattir, dört cip yoldaydı.
Köy kahvesinin önünde cipler durdu.
Vali, öndeki arabadan indi, ikinci arabadan mektupçu, defterdar,
emniyet müdürü, candarma komutanı indiler. Tarım müdürü, sağlık müdürü,
eğitim müdürü, lise müdürü, postane müdürü, tapu kadastro müdürü ve
öbür müdürler de arkadaki arabadaydılar.
Cipleri gören köylüler,